Bugün seninle yine uzun uzun ilişkiler üzerine konuştuk.
Sen karını ne kadar çok sevdiğinden bahsettin, bebeklerinin
sana ne kadar huzur verdiğinden… Bunları gözlerimi kaçırmadan dinledim senden,
görünen ile söyleneni denercesine…Neden bunları vurgulama gereği duyduğunu
sorguladım bir yandan seni dinlerken…Acaba gerçek bu muydu? Belki de ruhen
aldattığın için çektiğin vicdan azabını azaltmaktı yaptığın …
Sahi aldatmak neydi ?
Vicdan nasıl temizlenirdi ve neye göre acı çekerdi…
“Elimi bile sürmedim” derken yaşanan tatmin aslında “her
saniye aklımda sen varsın” derken kirlenir miydi?
“Sen benimle olmak istersen…” ile aşılan sorumluluk ve
suçluluk bir tarafın iradesine bırakılabilir miydi?
Çıkılabilir miydi işlerin içinden “ben istemedim, o istedi”
demekle?
“Beni o ayarttı” demek nasıl bir aklama olurdu kendini kendi
gözünde?
Heyecandan yoksun güvenli limanların ürünü insanlarla
yapılan evlilikler mutluluk mu yoksa bir standart mıydı?
Tüm bu duyguların arasında, iliklerine kadar flörtleşmek ve
her cümleden sekse bir göndermek yapmak neydi peki? O zaman mutlu olunmuyor
muydu?
Bunun düşüncesini bile aklından geçirdiğinde aldatmanın
yarısını gerçekleştirmemiş mi oluyordun?
Sen aslında fiziksel olarak iradeni korumakla “sadık”,
ruhunu ve aklını bana teslim etmekle “aldatmış” oluyordun. Çözümleme bu kadar
basitti ve gerçekleşmediği sürece düşünce
“suç” değildir karinesinin en güzel örneklemesi yani…
Ben…
Bense bunun vicdani sorumluluğunu alacak kadar güçlü,
bırakıp gittiğinde ayakta durabilecek kadar sağlam ve herşeye rağmen gözlerinin
ve sözlerinin içine bakabilecek kadar dayanıklı değilim birtanem…
Ben aldatılan bir eş ve ahı alınan iki bebeğe bunu
yapabilecek kadar sevmedim seni sevgilim..
Ben, beni beklemesini bilmeyip kendini kucaktan kucağa,
nişandan nikaha atanlara bunca senedir sakladığım bekaretimi hediye edecek kadar
“virjin” değilim canımın içi…
Sen; sana hergün, her an bakışlarımla ve cümlelerimle kur
yaptığım anlarda senin için delirdiğimi düşündüğünde ben asıl sendeki iradeyi
çökertmek, seni inandığın değerlere karşı yozlaştırmak, seni kendine yabancı
yapmak için uğraşıyorum... Ve sevgilim, dudağına doğru eğildiğimde ağzının
kenarından akan suları peçete ile silerken aslında kendi intikamımı
alıyorum.
Bunu nasıl mı başarıyorum?
Çünkü bazen, bazen öyle acır ki için, değişirsin ! Şimdi,
dersin… "Şimdi her şeyi yapabilirim!"
Yapmakla olup bitseydi bu iş,
Hemen yapardım, olup biterdi.
Döktüğüm kanla akıp gitse her şey,
Bir vuruşta sonuna varılsa işin,
Bir anda bu dünyayı olsun kazanıversen,
Zaman denizinin bir kumsalı olan bu dünyayı
Öbür dünyayı gözden çıkarır insan.
Ama bu işlerin daha burada görülüyor hesabı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder