16/07/12
İklimimin
insanı Balbay’a….
Bu
üçüncü mektubum…İlk mektubumun yazılışından çok gönderilmesinin zor olduğu
hikayesini geçen mektupta anlatmıştım. Güvensizlikler nedeniyle iadeli
taahhütlü gönderdiğim mektup 18/6/12 tarihinde “imamcan” tarafından teslim alınmış.
Teslim alan kişinin ismini görünce ister istemez şüpheye düştüm. Sonra da belki
doğrudur diyerek kendime kızdım. Eğer doğruysa kendisinden -gıyabında- özür
dilerim ama eğer safsata ise size yazdığım mektubu ulaştırmayan ve/veya safsata
isimlerle alındıları imzalayan kişileri kendi vicdanlarına havale etmekten
başka çarem yok ne yazık ki…
Size
yazdığım ikinci mektubum ile üçüncü mektubum arasında bir kitap bitirdim, ismi
“Rosenbergler, biz sizin oğullarınızız”. Milliyet yayınlarından çıkmış, pek de
yeni olmayan bir kitap. Sahaftan aldım. Ethel ve Julius Rosenberg’in birbirine
yazdıkları mektupların derlenmesinden oluşuyor ve arada çok az da olsa
oğullarının verdiği detaylara yer verilmiş. Bu kitabı okurken şunu fark ettim
ki, ister 1950 yılı olsun, ister 2012, ister Amerika olsun, ister Türkiye…
Faşizm hep aynı ! Fark şurada kendini gösteriyor ki : O zamanlar faşist bile
olsa insanlar nükleer gelişme nedeniyle bunları yapmışlar biz ise nükleer
adımları bırakın, bilimsel adımları bırakın, hala daha ülke bütünlüğü ve
düşünce özgürlüğü için zaman kaybediyoruz. Yani, demem o ki; medeniyetlerin
doğduğu, medeniyetlerin battığı coğrafyada, “böyyük Türkiye”’nin (sevgili
Cüneyt Arcayürek’e ithafen) yiyecek çok
fırın ekmeği var..
Bütün
bu olumsuzluklara rağmen, insan hayal ürünüdür ya, 3. yargı paketi kapsamında
çıkacağınıza çok inanmıştım. Hatta inanmazsınız, heyecandan kalbim sanki
sevgilimi görmüş gibi tak tak atmaya başlamıştı. O kadar çok düşünmüşüm ki
sizi, gece rüyamda gördüm. Hücrede koğuş arkadaşıydık. Yıllardır orada yaşıyormuş
gibi rutindi herşey. Sabah kalktığımda sizden bir haber alacağımı biliyordum ve
tesadüf Odatv, balbay.com internet sitenizin açıldığını, hiç yayımlanmamış
fotoğraflarınızın olduğunu yazdı. “Biliyordum” dedim. Haber gelecekti, geldiJ Birçok kez baktım
resimlerinize. İtiraf edeyim, içerde yaptığını spor inanılmaz işe yaramış ve
eskisinden daha dinç ve yakışıklı olmuşsunuzJ
Can
Dündar’ın da Ergenekon’la ilgili ifade verdiğini yazdı geçen hafta gazeteler.
Ben o kitabı okumuştum. İnanılmaz güzel ve sade dille yazılmış basit ama
herşeyi ortaya koyan bir kitaptı. Bu Ergenekon’un sizin üyesi olmakla itham
edildiğiniz ve bu nedenle yargılandığınız Ergenekonla bağdaştırılması gerçekten
sözün bittiği yer. Hele hele bir de Can Dündar’dan ifade alınmasına kızıp “daha
da Davos’a gelmem” demek lazımJ
Dışardan
haberler bu kadar sevgili Balbayım… Gelişmelerle karşınızda değil, yanınızda
olmaya devam edeceğim.
Geçen
mektuba moral olması için şiirler eklemiştim, umarım bunlar elinize
ulaşıyordur, böyle boşluğa ya da olmayan birine cevapsız mektuplar, şiirler yazıyormuş
gibi hissediyorum kendimi ama yine de okuduğunuzu ümit ediyorum.
Bu
sefer ki şiir en sevdiğim şair olan –canım– Özdemir Asaf’tan.
O
Yolda
Geliyor
sandığım gidiyor çıktı.
Başlıyor umduğum bitiyor çıktı,
Üstüne-üstüne gittim, ne gidiş
Altına-altına iniyor çıktı.
Uyu büyü dendi, düşüme gittim,
Haydi işe dendi, işime gittim,
Yaşa yaşa dendi, yaşıma gittim,
Yendiğim sandığım yeniyor çıktı.
Bozguna benziyor, saklasam olmaz,
Eskiye yeniden başlasam olmaz,
Yakıştırsam olmaz, yazmasam olmaz,
Maviye boyadım, baktım mor çıktı.
Sapsarı saçlarım vardı, aklaştı,
Anılar üstüste bindi yükleşti,
Bir büyük oyunun sonu yaklaştı,
Tüm yanan ışıklar sönüyor çıktı.
Gözümde bir ışık, çağırıyordu,
Beşikte bir çocuk, bağırıyordu,
Öyle bir düğündü, çan çalıyordu,
Gel çanı sandım git çalıyor çıktı.
Kimler kimler yoktu bizim kervanda,
Birer birer indi hepsi bir handa,
Savurduk sap saman biz bu harmanda,
Bir gidiş yoluydu, dönüyor çıktı.
Başlıyor umduğum bitiyor çıktı,
Üstüne-üstüne gittim, ne gidiş
Altına-altına iniyor çıktı.
Uyu büyü dendi, düşüme gittim,
Haydi işe dendi, işime gittim,
Yaşa yaşa dendi, yaşıma gittim,
Yendiğim sandığım yeniyor çıktı.
Bozguna benziyor, saklasam olmaz,
Eskiye yeniden başlasam olmaz,
Yakıştırsam olmaz, yazmasam olmaz,
Maviye boyadım, baktım mor çıktı.
Sapsarı saçlarım vardı, aklaştı,
Anılar üstüste bindi yükleşti,
Bir büyük oyunun sonu yaklaştı,
Tüm yanan ışıklar sönüyor çıktı.
Gözümde bir ışık, çağırıyordu,
Beşikte bir çocuk, bağırıyordu,
Öyle bir düğündü, çan çalıyordu,
Gel çanı sandım git çalıyor çıktı.
Kimler kimler yoktu bizim kervanda,
Birer birer indi hepsi bir handa,
Savurduk sap saman biz bu harmanda,
Bir gidiş yoluydu, dönüyor çıktı.
Tıpkı
şiirde dediği gibi; tüm “oyun”ların sonuna geldik. Işıkları söndürüp Atatürk’ün
aydınlattığı yolda dönüşünüzü bekliyoruz, hissedebilmeniz dileği ile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder