Eskiden bu durumun sadece bende olduğunu düşünüp üzülürdüm. Dürüstlüğü kendine timsal edinmiş bir aileye bunu yakıştıramazdım. Ayıp gelirdi bu durumdan dert yanmak bile… Ancak zamanla idrak ettim ki; aslında çoğu kişi ailesinde aynı durumdan muzdarip – sadece ben değilmişim, ohh be- Bizi bize anlattığı için defalarca izlemekten sıkılmadığım Türk Filmlerinden Neşeli Günler’ de bile amca karakteri ile Şener Şen bu durumu doğrular.
Ya da “En Son Babalar Duyar” dizisindeki damat… Bakmayın böyle gülen suratlara, trajikomik durumlardır bunlar… Atsan atılmaz, satsan satılmaz… Kovsan geri döner, laf söylesen içine batar… Neden mi bahsediyorum? Bazı ailede amca, bazı ailede dayı, bazı ailede damat, bazısında ise enişte olarak karşımıza çıkan “ailevi dolandırıcılar”dan tabii !
Benim ailemde bu karakter sevgili küçük dayım. Bakmayın “karakter” dediğime, lafın gelişi:) Kendisi bize aldığı herşeyin fiyatını iki katını çıkartarak geçinme biçimini benimsemiş birisi… (Buraya üç nokta koyuyorum ki, kibarlık edip söyleyemediklerimi siz doldurun diye) O ne diyorsa, otomatik olarak yarısını algılayan bir beynim var artık.
Beslenme biçimi keza bu şekilde… Bulduğu zaman tıka basa doyuruyor karnını, ağzından lokma kırıntıları fırlıyor, dili içerde dönemeyecek kadar yanakları şişiyor. Sanki Somali’de açlık çekiyoruz!

Sadece alacak verecek hesabında değil, ilişkilerde de aynı durum geçerli. Anlattıklarının yarısı aslında yaşamadığı olaylar. Birlikte olduğu kişileri duysanız Mehmet Ali Erbil yanında hadım kalır.
Tüm bu saydıklarım normal zamanlarda tekerrür eden olaylar ya, zannetmeyin ki “olağanüstü hal” ilan edildiği durumlarda vicdanı devreye giriyor. Mesela, ölüm kalım meselesi var ya da ciddi sağlık sorunu var, hep aynı 2 kat olayı geçerli.
Sanki ringde iki boksörüz ve hangimiz diğerini yıldırırsa… Kim önce havlu atarsa…
Eee insan haliyle yıpranıyor, isterseniz çözüm bulmaya çalışın – konuşun, değişmez ! Eğer sizin sabır taşınız çatlar da, okları ona çevirseniz, karşı-operasyon düzenleyerek bu gidişata bir “dur” demek isterseniz, nereden gelirse gelsin top, hep kalede olmak isterseniz, ister taca çıksın, ister faul yesin, banane, hep tetikte beklerseniz, kalbi –gelebilecek– en acı yalanlara karşı zırhlayıp aklınızı çevrimiçi tutarsanız bu sefer otomatikten anneniz ayılıp bayılmalara kalkar, araya girer ve bir güzel sizi azarlar. 

Şimdi diyeceksiniz ki, annem hiç kazık yemedi mi? Evet bir milyon kez yedi. Ama yine yemeyi başarabilecek kadar kapasitesi müsait biri. Anlayacağınız dayımın, annem nezdindeki itibarı sarsılmaz. Hani olabilse sevgili annem, aile meclisinden “dayıma karşı gelmeme yasası” çıkartacak. 

Yasaya karşı geldin mi, hemen para cezası ya da sinir harbiJ Temyiz hakkınız yok ! Eğer üvey evlat falan olsak tez kellemiz vurulabilirdi ya, allahtan başlarımızı omuzların üzerinde tutmayı başardık!
Diyeceksiniz ki bu adamın hiç mi iyiliği yok? Var elbet, çıkarcılıklarının arasında öyle iyilikleri var ki, başka birinden görseniz pek de önemsemeyeceğiniz bu tavrı ondan görünce “ölümü mü yakın acaba?” diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder