Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Bohçayı Kapatamadım Ben O Adama Varamadım :)


Ülkemizdeki her kesimden insanın bir başkasını teselli etmek için yerli yersiz kullandığı bu sayede anlamını boşalttığı, aslında kendisinin de inanmadığı  “iyi düşün – iyi olsun”, “evrene pozitif enerji ver ki, sana geri gelsin” türünden yaklaşımlara neredeyse gıcık olma boyutundayım. Zira ne zaman iyi düşünsem kötü oluyor. Kötü düşünsem de iyisi… Belki zıtların birbirini çekimi benimkisi, belki dünyaya aykırı duruş belki de kötüye hazırlayıp savunma mekanizması geliştirmek.. Ne denilirse denilsin bu benim totemim !

Bunun böyle olduğunu fark etmeden önce ki son kazığımı, yani evrene son pozitif mesaj gönderip negatif cevap alışımı anlatıyorum ki, ben ettim siz etmeyin diye…  Yüksek yüksek tepelerden uçurumlara yuvarlanıp “burası neresi, ben kimim?” demeyin diye… Ve hayata kaldığınız yerden adapte olmakta zorluk çekmeyin diye !
Malumunuz bizim toplumumuzda ailelerin her şeyi abartması ve müdahil olması vardır.. Çoğu zaman kötü, arada sırada iyi sonuçlara yol açar bu durum.  İşte o iyi sonuçları henüz deneyimlememiş biri olarak hep kötüsüne denk gelen ben ve benim her şeye burnunu sokan annem …“Kötülüğünden mi?” tabii değil ama sonuçta benim kendime ait savunma mekanizmalarımı, erkeklerden yemiş olduğum kazıklar nedeniyle temkinli adımlarımı, aklı selim halimi bir kenara bıraktırıp her şeyi o başlattı aslında.  Pardon “büyüttü” demeliydim. Şöyle ki; ben henüz hayatıma girmeye çalışan erkeğe bir anlam yükleyememişken annem o adamı damadı olarak kabul etti, nişan – düğün hazırlıklarına başladı. Bir pazar günü avm – avm gezerken yaptığım harcamalar karşısında beni uyardı. “Bundan sonra dikkatli ol, yakında nişan yapacağız, paramızı oraya harcamamız lazım” dedi.  Kısa süreli şokun ardından “ne nişanı, ne bohçası, ne resmiyeti” demeye kalmadı “hissediyorum ben, olacak olacak” diye kati yargıya da vardı. Benim “o nereden çıktı, diyelim ki o aşamaya geldik ben nişanla, düğünle uğraşamam” açıklamalarımın ardından “aaa koca dullar gibi nişansız mı evlendireceğim seni” diyerek beni bir de suçlu çıkardı.  Olayın tamamen hangi limitlere gideceğini merak ettiğimden hayal gücünü o an için serbest bıraktığım annem olayı şöyle devam ettirdi :
“Önce kendi aramızda bir yemek yeriz. Kendi aramızda dediysem yine yakın akrabaların hepsi çağrılır. Davetlileri sonradan düşünecek ve kesinleştirecek olmakla birlikte asıl önemli olan dünürlere bohçayı nasıl yapalım? İlk mürüvvet olacağı için tamahlarını senden alacaklar. Bir yemeni, bir takım iç çamaşırı koymak şart. Kayınpedere de bir çift terlik koymak lazım. Eee iki tane de kardeş var. 250 TL olarak minimum bohça maliyeti desek etti mi sana 5 “çekirdek” bohça… Buna teyze, amca, anneanneyi de eklersek maliyet kabaca 8 kişi yapıyor. Damada kesin röpteşambır almak lazım. Onsuz olmaz ! Bir de traş takımı….”  diyerek kendi içerisinde olayı netleştirdi. 

Ben bu planlar karşısında ailelerin son aşamaya kadar bilmemesi gerekliliğinin bir kez daha farkına vardım. Hatta mümkünse hiç tanımadığım iki şahit ile bir nikah kıyılması gerekliydi amma velakin erkek ırkı dediğimiz yaratıkların insanlıktan en nasibini almamışları bana çattığı için bırakın nişan – düğünü, yemeğe bile çıkamadan birbirimize veda ettik. Annem mi? Annem “kokmuş kızım yok benim, ohh yol yakınken döndük, tanrının sevgili kuluymuşuz” diye yine başka alemlerden beni teselli etmeye çalışıyor:):)

Hiç yorum yok: