Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Bir Ankara Görücüsü -2-


Ankara’da yaşamadığım için henüz birbirimizi görme fırsatını yakalayamamıştık. Tüm temaslarımızı telefon, mail, facebook  gibi sanal zeminlerdeydi.  Havadan sudan sohbetlerin arasında ülke gündemindeki olaylara geldik ve bana tamamen zıt görüşü savunduğunu farkettim.  Üstelik olayın en acı tarafı;  neyi – neden savunduğunu açıklayacak bilgiye sahip olmayıp temelsiz bir tutum sergilemesi idi. Hayatta en gıcık olduğum insan tipi olmasına rağmen buna da “demokratiklik” adı altında tahammül ettim. Herkes aynı fikirde olacak değildi ya! “Neden savunduğunu da biliyordur da bana öyle gelmiştir” dedim.

Kitap okumaktan yana nasibini almamış, en son Cin Ali serisini bitirmiş bir insan olduğunu duyduğumda da “erkekler zaten kitap okumaz ki? Bakınız Ali Taran” (Ayşe Özyılmazel tarafından bir itiraf yazısını lütfen okuyun.)  deyip yine pembiş  gözlükleri çıkartmamakta direndim.


Kitabı, dünya görüşünü boşverip ilişkilerine geldim. Daha öncekiler neden bitmişti, ne aşamaya gelmişti vs.. İki nişan aşamasından ayrılmış birisi olunca benim pembiş gözlükler çatırdamaya başladı. İnsan ilişkileri bitirebilirdi ama nişanın bitmesi demek bir kız için yağmurlu havadan önceki gök gürültüsünün işaretiydi. Bu sesi bile duymadım, kulak tıkadım ya müstehak bana !

Gel zaman git zaman telefonda konuşabileceklerimiz giderek azalmaya başladı. Ben yavaş yavaş görüşmek için istekli olduğumu dile getirdim. Böyle konuş konuş nereye kadar değil mi ama? Çalıştığımız için mecburen hafta sonu olacak bu görüşme; sanki Ankara, Yeni Zelanda meridyenlerinde konumlandırılmışçasına uzadı. Artık telefon konuşmalarımız her hafta sonu için plan yapmakla geçiyordu. Planları hazır edip günü cumaya bağladığımızda aksilik bu ya, bir sebep yüzünden işler tersine dönüveriyordu. Beş hafta boyunca bunu da yedim ! (Kendime burada terbiye sınırları içerisinde bir yorum bile yapamıyorum!) Bekledim, bekledim, kızdım, küstüm, anladım, sustum… Olmadı! 

En son telefon konuşmalarımızda artık iyice samimi olmanın verdiği güvenle seks yapmaya bile başlamıştık. Hatta bu durum buraya geldiğinde otel odasında beraber kalma teklifine kadar gitti ve ben de ister istemez reddettim. 
Ola ki ben bu adamı beğenmedim ne oteli, ne odası değil mi ya? Israrlara varan teklifleri beni korkutmaya başladı. “Acaba seksomanyak mıdır nedir?” diye düşünmekten kendimi alamadım yaniii.. Açık açık “yapma, kibar ol, korkuyorum” dediysem de bir değişme görmedim ve en son ona bu konuda “evet” demediğim için o haftaki gelişini de iptal etmesinin ardından bende kayış koptu ! Bir kavga ve bir gürültünün ardından olaya noktayı koydum. Koyarken kendime bile inanamayarak… Hala içimde bir ses “yok, gelecek, bu kadarını kaybetmeyi göze alamaz” diyordu.. 

Eğer alırsa ben alamam diye korkup ona geri dönüşlerimi engellemek için telefon numarasını, face kaydını, mail adresini herşeyini sildim. Ben bu kadar süredir yapabileceklerimin limitini zorlarken karşı tarafın bir seksomanyaklık ve cimrilik sınırında dolaşan cahil – cühela olmasına geç de olsa ayıktım ! “Bir insan sadece sevişmek için o kadar yoldan gelir mi ya ? Ya da sevişmeyeceğini duyunca "o kadar masrafa da girmeyeyim bari.." der mi? Git yanı başındakilerle seviş ama değil mi? Bir de arada aileler var yaani, ben potansiyel hayat kadını mıyım canım?” yorumlarının arasında gece uyumaya çalışırken hala aklımda bencillik ediyor muyum diye kendimi suçlama da yok değildi. Belki başka bir sebebi vardı bana açıklayamadığı ve ben herşeyi şımarıkça berbat ediyordum kendi isteklerim doğrultusunda… Neyse gün ola harman ola, hele bir uyuyup uyanalım deyip olayı sakin kafayla düşünüp sevdiklerimle beraber analiz etmek üzerine geleceğe erteledim.
Devamı yarın….

Hiç yorum yok: