Ertesi gün, daha ertesi gün, daha daha ertesi gün geçti… Ben
yaşadıklarımı ölçüp tartıp biçerken ister istemez haklı olduğumu başkalarına da
teyit ettirme gereği duyuyorum. Anlattığım tüm insanlar bu olayın tek bir gram
bile abartısı olmadığı bilerek bana hak verdiler. Hatta hatta “kurtulmuşsun”
diyenlerin sayısı da az değildi. Beyin ve kalp ayrı mekanizmalar olunca her ne
kadar haklı olduğunu bilsen de, kalbin onu sevmeyi bırakmıyor. Görmeden sevgi
de olmaz biliyorum ama ister “güvenli limana demir atma” deyin, ister “salaklık”,
ister “ailenin referansı” deyin, ister “ hayattan bıkkınlık”... Ben bu adamı
görmeden kabullenmişim. Hissettiğim her ne ise bana hissettirilen her ne ise şu
an onun acısını fena halde çekiyorum ve içim sızım sızım sızlıyor!
Buraya en uygun şiir Ayşenur Yazıcı’dan…
Demişler ki kırık bir kol kadar
Acı salar aşk yarası
Benimki kırık değil kardeşim
Resmen trafik kazası….
Ben trafik kazamı anlamaya ve yaralarımı sarmaya çalışırken tabii
ki olaylar bıraktığım yerde durmuyordu.. . Aradan on – on beş gün geçtikten sonra
bana mesaj attı. Zor bir dönemden geçtiğini, yardıma ihtiyacı olduğunu, benden
anlayış beklediği, benim haklı olduğumu ancak kendisine bir şans vermem
gerektiğini belirtti. Tüm bunlar iyiydi ama neden beni arama cesaretini bile
gösteremiyordu? Neden? Bu kadar medeni cesaretten yoksun bir insanla nasıl olur
da ömür geçerdi… Bu muydu erkek? Bu muydu sahiplenmek? Bu muydu cesaret? Bütün bunları
ona söylediğimde konuşabilecek ortamda olmadığını ve buna mecbur olduğunu beyan
etti. 35 yaşında bir adam ya, konuşacak ortamı yaratamıyorsan ben daha, kime, ne
diyeyim? Boşa kürek çekiyordum ve çantada keklik misali hazırda görüldüğüm için
uğruna emek sarfedilmeye bile değmiyordum…
Bu arada aileler işin içinde ya… Benim yazılı olmayan resmi :) açıklamamın ardından başta
annem olmak üzere aile fertleri bir tutuştu. Zira onlar da bunun olabilirliğine
inanmış ve çoktan nişan hazırlıklarına başlamışlardı… Annem, aracı teyze ile herhangi
bir şekilde konuşma açmamasını kesinkes tembihlememe rağmen patladı! Benim olmadığım
bir ortamda vuku bulan bu görüşmede teyze sanki bilmiyormuşçasına bir hava
güdüp şaşırarak nedenini sormuş. Annem nedenini bilmediğini ama sonucun kesin
olduğunu vurgulayarak “koskoca insanlar bunlar, yüzyüze görüşmeden neyi nereye kadar devam ettirebilirler”
diyerek hafif bir serzenişte bulunmuş…
Bunun üzerine aracı komşu teyze zaten kurtulduğunuz iyi oldu, oğlan
anasının sözünden çıkamaz, kaynana da çok ters bir kadındır deyip yangına
körüğü vermiş.. Annem bunları duymuş
olmanın verdiği rahatlıkla “ohhh iyi ki kurtuldun kızım” diye bana bir nevi
tesellide bulunurken benim aklım; birkaç ay öncesine kadar “çok iyi bir erkek
evladı, her eve lazım” diyerek tanıtılan ve annesi için “ağzı var dili yok”
denilen kadının nasıl olup da bu kadar kısa sürede yön değiştirmesi idi. Acaba yön
değiştiren onlar mıydı yoksa benimle ilgili bir açmaz düşüp suçu kendi
üstlerine alarak olayı kapatmak mı istiyorlardı? İşin içinde bir bit yeniği
vardı ve heyhat, orada olmadığım için bunu asla çözemeyecektim!
Olayları suni gündemlerle devam ettirmek mümkünken ben kendi payıma düşen yalnızlıkla baş başa kalmayı seçtim… Neden olduğu önemli değildi, nasıl olduğu da… Önemli olan bana hediye edildiğine inandığım “bir çift kanat”ın kırılmasıydı… Kanadım kırıldı ve kaldım buralarda… Tüm hayallerim ve gitmek istediğim yer çok çok uzakta… Belki de hiç yok aslında !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder