Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

12 Nisan 2012 Perşembe

Bir Ankara Görücüsü -3-


Ertesi gün, daha ertesi gün, daha daha ertesi gün geçti… Ben yaşadıklarımı ölçüp tartıp biçerken ister istemez haklı olduğumu başkalarına da teyit ettirme gereği duyuyorum. Anlattığım tüm insanlar bu olayın tek bir gram bile abartısı olmadığı bilerek bana hak verdiler. Hatta hatta “kurtulmuşsun” diyenlerin sayısı da az değildi. Beyin ve kalp ayrı mekanizmalar olunca her ne kadar haklı olduğunu bilsen de, kalbin onu sevmeyi bırakmıyor. Görmeden sevgi de olmaz biliyorum ama ister “güvenli limana demir atma” deyin, ister “salaklık”, ister “ailenin referansı” deyin, ister “ hayattan bıkkınlık”... Ben bu adamı görmeden kabullenmişim. Hissettiğim her ne ise bana hissettirilen her ne ise şu an onun acısını fena halde çekiyorum ve içim sızım sızım sızlıyor!
Buraya en uygun şiir Ayşenur Yazıcı’dan…

Demişler ki kırık bir kol kadar
Acı salar aşk yarası
Benimki  kırık değil kardeşim
Resmen trafik kazası….

Ben trafik kazamı anlamaya ve yaralarımı sarmaya çalışırken tabii ki olaylar bıraktığım yerde durmuyordu.. . Aradan on – on beş gün geçtikten sonra bana mesaj attı. Zor bir dönemden geçtiğini, yardıma ihtiyacı olduğunu, benden anlayış beklediği, benim haklı olduğumu ancak kendisine bir şans vermem gerektiğini belirtti. Tüm bunlar iyiydi ama neden beni arama cesaretini bile gösteremiyordu? Neden? Bu kadar medeni cesaretten yoksun bir insanla nasıl olur da ömür geçerdi… Bu muydu erkek? Bu muydu sahiplenmek? Bu muydu cesaret? Bütün bunları ona söylediğimde konuşabilecek ortamda olmadığını ve buna mecbur olduğunu beyan etti. 35 yaşında bir adam ya, konuşacak ortamı yaratamıyorsan ben daha, kime, ne diyeyim? Boşa kürek çekiyordum ve çantada keklik misali hazırda görüldüğüm için uğruna emek sarfedilmeye bile değmiyordum…

Bu arada aileler işin içinde ya… Benim yazılı olmayan resmi :) açıklamamın ardından başta annem olmak üzere aile fertleri bir tutuştu. Zira onlar da bunun olabilirliğine inanmış ve çoktan nişan hazırlıklarına başlamışlardı… Annem, aracı teyze ile herhangi bir şekilde konuşma açmamasını kesinkes tembihlememe rağmen patladı! Benim olmadığım bir ortamda vuku bulan bu görüşmede teyze sanki bilmiyormuşçasına bir hava güdüp şaşırarak nedenini sormuş. Annem nedenini bilmediğini ama sonucun kesin olduğunu vurgulayarak “koskoca insanlar bunlar, yüzyüze görüşmeden  neyi nereye kadar devam ettirebilirler” diyerek hafif bir serzenişte bulunmuş…  Bunun üzerine aracı komşu teyze zaten kurtulduğunuz iyi oldu, oğlan anasının sözünden çıkamaz, kaynana da çok ters bir kadındır deyip yangına körüğü vermiş..  Annem bunları duymuş olmanın verdiği rahatlıkla “ohhh iyi ki kurtuldun kızım” diye bana bir nevi tesellide bulunurken benim aklım; birkaç ay öncesine kadar “çok iyi bir erkek evladı, her eve lazım” diyerek tanıtılan ve annesi için “ağzı var dili yok” denilen kadının nasıl olup da bu kadar kısa sürede yön değiştirmesi idi. Acaba yön değiştiren onlar mıydı yoksa benimle ilgili bir açmaz düşüp suçu kendi üstlerine alarak olayı kapatmak mı istiyorlardı? İşin içinde bir bit yeniği vardı ve heyhat, orada olmadığım için bunu asla çözemeyecektim!


Olayları suni gündemlerle devam ettirmek mümkünken ben kendi payıma düşen yalnızlıkla baş başa kalmayı seçtim… Neden olduğu önemli değildi, nasıl olduğu da… Önemli olan bana hediye edildiğine inandığım “bir çift kanat”ın kırılmasıydı… Kanadım kırıldı ve kaldım buralarda… Tüm hayallerim ve gitmek istediğim yer çok çok uzakta… Belki de hiç yok aslında !

Hiç yorum yok: