Ülkemizdeki her kesimden insanın bir başkasını teselli etmek
için yerli yersiz kullandığı bu sayede anlamını boşalttığı, aslında kendisinin
de inanmadığı “iyi düşün – iyi olsun”,
“evrene pozitif enerji ver ki, sana geri gelsin” türünden yaklaşımlara neredeyse
gıcık olma boyutundayım. Zira ne zaman iyi düşünsem kötü oluyor. Kötü düşünsem
de iyisi… Belki zıtların birbirini çekimi benimkisi, belki dünyaya aykırı duruş
belki de kötüye hazırlayıp savunma mekanizması geliştirmek.. Ne denilirse
denilsin bu benim totemim !
Bunun böyle olduğunu fark etmeden önce ki son kazığımı, yani
evrene son pozitif mesaj gönderip negatif cevap alışımı anlatıyorum ki, ben
ettim siz etmeyin diye… Yüksek yüksek
tepelerden uçurumlara yuvarlanıp “burası neresi, ben kimim?” demeyin diye… Ve
hayata kaldığınız yerden adapte olmakta zorluk çekmeyin diye !
Malumunuz bizim toplumumuzda ailelerin her şeyi abartması ve
müdahil olması vardır.. Çoğu zaman kötü, arada sırada iyi sonuçlara yol açar bu
durum. İşte o iyi sonuçları henüz
deneyimlememiş biri olarak hep kötüsüne denk gelen ben ve benim her şeye
burnunu sokan annem …“Kötülüğünden mi?” tabii değil ama sonuçta benim kendime
ait savunma mekanizmalarımı, erkeklerden yemiş olduğum kazıklar nedeniyle
temkinli adımlarımı, aklı selim halimi bir kenara bıraktırıp her şeyi o
başlattı aslında. Pardon “büyüttü”
demeliydim. Şöyle ki; ben henüz hayatıma girmeye çalışan erkeğe bir anlam
yükleyememişken annem o adamı damadı olarak kabul etti, nişan – düğün hazırlıklarına
başladı. Bir pazar günü avm – avm gezerken yaptığım harcamalar karşısında beni
uyardı. “Bundan sonra dikkatli ol, yakında nişan yapacağız, paramızı oraya
harcamamız lazım” dedi. Kısa süreli
şokun ardından “ne nişanı, ne bohçası, ne resmiyeti” demeye kalmadı
“hissediyorum ben, olacak olacak” diye kati yargıya da vardı. Benim “o nereden
çıktı, diyelim ki o aşamaya geldik ben nişanla, düğünle uğraşamam”
açıklamalarımın ardından “aaa koca dullar gibi nişansız mı evlendireceğim seni”
diyerek beni bir de suçlu çıkardı.
Olayın tamamen hangi limitlere gideceğini merak ettiğimden hayal gücünü
o an için serbest bıraktığım annem olayı şöyle devam ettirdi :
“Önce kendi aramızda bir yemek yeriz. Kendi aramızda
dediysem yine yakın akrabaların hepsi çağrılır. Davetlileri sonradan düşünecek
ve kesinleştirecek olmakla birlikte asıl önemli olan dünürlere bohçayı nasıl
yapalım? İlk mürüvvet olacağı için tamahlarını senden alacaklar. Bir yemeni,
bir takım iç çamaşırı koymak şart. Kayınpedere de bir çift terlik koymak lazım.
Eee iki tane de kardeş var. 250 TL olarak minimum bohça maliyeti desek etti mi
sana 5 “çekirdek” bohça… Buna teyze, amca, anneanneyi de eklersek maliyet
kabaca 8 kişi yapıyor. Damada kesin röpteşambır almak lazım. Onsuz olmaz ! Bir
de traş takımı….” diyerek kendi
içerisinde olayı netleştirdi.
Ben bu planlar karşısında ailelerin son aşamaya kadar
bilmemesi gerekliliğinin bir kez daha farkına vardım. Hatta mümkünse hiç
tanımadığım iki şahit ile bir nikah kıyılması gerekliydi amma velakin erkek
ırkı dediğimiz yaratıkların insanlıktan en nasibini almamışları bana çattığı
için bırakın nişan – düğünü, yemeğe bile çıkamadan birbirimize veda ettik.
Annem mi? Annem “kokmuş kızım yok benim, ohh yol yakınken döndük, tanrının
sevgili kuluymuşuz” diye yine başka alemlerden beni teselli etmeye çalışıyor:):)