Ayşe Arman’ın 08/9/12 tarihli “eyvah
30 yaş üstü kadınlarda evlilik histerisi var” yazısına cevaben :
Ben yüksek lisans mezunu, orta
ölçekli bir şirkette önemli bir pozisyonda (arkasında birilerinin torpili
olmadan) çalışan, en demokrat şehir İzmir’de uzun sürelerdir yalnız yaşayan bir
kadınım. Bekarım! Başlattığınız bu tartışmayı ilk duyduğumda şöyle tepki
vermiştim: Bizi bize anlatacak, objektif bir gözle bakacak, hatalarımıza ayna
tutacak bir durum, aman ne güzel. Ama erkeklerin tepkilerini ve düşüncelerini
okuyunca açıkçası aldandığımı fark ettim. Sonuç tam bir fiyasko olmuş ! Bunun
size gelen cevapların geneliyle mi yoksa sizin yanlış örneklemeleri seçmenizle
mi ilgili olduğunu bilmiyorum ama sanırım tablo budur ki siz de bunları örnek
vermişsinizdir.
Öncelikle kürtaj, kadın
cinayetleri, cinsel istismarlar vs… hepsi son dönemde kadının Türk toplumundaki
eşitlik çabasının nasıl geri plana itilmeye ÖZENLE çalışıldığının göstergesi.
Bu bağlamda ister iş adamı, ister sıradan bir çalışan, ister öğrenci olsun, çoğu
erkeğin de (buna röportaj konusu erkekler dahil) ne yazık ki sağlıklı ve
duyarlı bir bakış açısı yok, üstüne üstlük kendi hegemonyalarını ispatlamak için bir fırsat olarak görmüşler
sizin alanınızı. Çok kızgınım. Ne demek 30 yaş üstü her kadın evlilik
meraklısı, ne demek kadına biraz para – biraz tip biraz da vaat ver, hemen
inanır… Bunlar ne kadar banal şeyler. Üstüne üstlük bunları bir de kendilerini
“eğitimli” sayan kesim söylüyor. (Kadınlar için “genelleme” yapıyor) Dostoyovski’den
bahsediyorlar! Hangi kitapta insanı aşağılamak yazıyor ben bunu bilemedim. Sen
o kitabı okuduysan kendine okudun. Ve eğer birazcık ders çıkartabilmiş olsaydın
böyle davranmak yerine olaya daha derinlemesine bakardın. İnan bana
eleştirdiğin (üniversiteyi bile etiket için bitiriyorlar dediğin) kadınlardan bir
farkın yok bilmeni isterim, çünkü sen de “bak ben ne kadar kültürlüyüm” demek
için bitirmişsin o kitabı ! (sözüm erkeklere tabi size değil:))
Diğer yandan, röportajınızda
bahsi geçen kitapları okudum, ayda da ortalama olarak 3-4 kitap bitiririm. Ama
bunları başkasına ne hava atmak için, ne de daha iyi “koca” bulmak için yaptım,
yapıyorum. Hiçbir arkadaşım da bunun için yapmıyor, yapmaz da. Yapanlar mutlaka
ki vardır ama onlar da genele yayılamaz. Benim de hayatımdaki erkeklerin
hiçbiri kitap okumayı seven, bir opera - baleyi geçtim tiyatro bile izlemeyi
seven kişilerden değildi. Buna rağmen, onları aşağılamak aklımın ucundan
geçmedi. Çünkü kiatp okusun okumasın, her kişiyi tanınmaya değer bulurum ayrıca
ben tüm bu işleri kendim için yaptım. Başkasına dikte etmek için ya da kendimi
“satmak” için değil. Evet hayata karşı duruşu olan insanlarla birlikte olmak her
kişinin isteyeceği bir şey ve de bireye değer katar ama bunları yapmıyor diye
de bir insanı hayatımdan çıkaracak ya da yargılayacak hakka sahip değilim. Siz
de olamazsınız ey erkekler ! Hele ki kadınları aptal yerine koyarak…
Erkeklere tüm kadınların adını
basitleştirdikleri için hak ettikleri cevabı verdikten sonra tespitlerime
geleyim:
Bence sorun kadın – erkek sorunu
olmaktan öte insan sorunu. Kitap okumayı, kültür düzeyi düşüklüğünü, hayata
bakış açısını kadınların üzerinden değil de insan üzerinden tartışabiliriz. Bu
durum özellikle 1980 sonrası yani o çok meşhur 12 eylül durumundan sonra
yaratılan bir durum. Ve şu anda toplum meyvelerini yiyiyor! Zira darbeden önce
gençlerin iyi ya da kötü bir siyasi görüşü vardı. Bir siyasi görüşe sahip olmak
demek, o görüşe ait bilgi donanımına sahip olmak demekti, insanlar kitap
okurlardı, tartışırlardı. Örgütlere üyeydiler. Ama sonra ne oldu, darbe ile
binlerce dernek – vakıf vs.. kapatıldı, kitaplar yakıldı, siyaset yasaklandı,
gençler asıldı, işkence gördü ve nasıl bir kuşak geldi? Suya sabuna dokunmayan
! O suya sabuna dokunmamak, ileriki yıllarda (içinde barındırdığı korkuyla
beraber) piyasanın da liberalleşmesi ile paraya odaklandı. Zamanla, para demek
güç demek oldu. Oysa bize öğretilen “bilgi”nin güç olduğuydu ! Parayı güç
olarak algılayan nesil, tüketmeye ve tükettikçe mutlu olmaya başladı, hayatın
anlamı işte burada kaçtı ! Çünkü alışveriş yaparak, popüler kültürü ve
eğlenceyi pompalayarak “olmayan” hayatları topluma sundular. Bunlar tabii ki
bir yere kadar hayatın gereği ama içinde bulunduğumuz toplumda nasıl bir algı
var ? Şöyle : Gece barlardan –
diskolardan çıkmayan, bugün ne giysem tarzı programlarla kıyafet ve modanın
üzerine yani tüketmeye odaklı bir nesil. Bunu iş adamlarının ya da sosyetenin
yapması problem değil ama orta sınıfa ve genele indirgersek bir gecede bir
aylık harçlığını eğlenceye yatıran özenti bir nesil var. Ne kadar sağlıklı
denebilir ki? Babası kredi kartı borcunu ödeyemezken kendisi renk renk
kıyafetlere para yatıran bir nesil var. Bu bir kaos! Oysa gençlerin örnek
alabileceği, düşünmeye sevk eden bir tartışma programı bile yok medyada. Böyle
olunca da, nesil tabii ki eksen kayması yaşıyor, yüzeysel insanlar yığını
oluyor, evlilik bir zorunluluk - bir sigorta - bir etiket gibi görülüyor. Bu
söylediğimi kadınların yaptığı kadar, erkekler de yapıyor meark etmeyin. Çünkü
adamlar da beraberliğe başlarken, arabası var – evi var - maaşı şu kadar diye
hesap yapıyorsa orada işte kadının bencilliğinden değil “insan”ın iyi yere
kapak atma çabasından söz edebiliriz.
Son olarak, televizyonlarda sıkça
yer bulan Meltem Cumbul’un yüzük göstermesi veya Hande Ataizi’nin “muradına
erdi” şeklinde başlıklara ve bunlar üzerinden kadınların yine” Kezban”
muamelesi görmesine dayanamıyorum. Bize
Kezban diyenler kendilerine aynada bir bakarlarsa “recep ivedik” olduklarnı
görecekler. Etkiye tepkidir bizimkisi. Çünkü ne kadar ekmek o kadar köfte !
Şöyle ki : Hani röportajınızda
erkekler rus kadınlardan bahsetmiş ya. Ben de şimdi rus sevgilimden
bahsedeceğim. Bir zamanlar Rus sevgilim vardı, adam bana sürekli teşekkür
ediyordu, onunla beraber olduğum için. Zannetmeyin ki bu sadeec onun isteği ile
başlayan – devam eden bir şeydi. Demek istediğim şu ki, insana kendisini özel
hissettiriyordu. Şimdi soruyorum, hani Türk erkeği bana teşekkür etti de,
benden Rus kadını muamelesi görmedi? Cevap basit: Hiçbiri ! Türk erkeği Türk gibi davrandıkça Türk kadınından
da aynı tepkiyi görür! höt zöt
yapacaklar ama karşılığında da rus kadını muamelesi isteyecekler. Yok öyle.
Önce bir şeyleri sen değiştir bakalım, sonra kadın değişmez mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder