Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

12 Eylül 2012 Çarşamba

12 Eylül'de Kezban ile Recep İvedik


Ayşe Arman’ın 08/9/12 tarihli “eyvah 30 yaş üstü kadınlarda evlilik histerisi var” yazısına cevaben :

Ben yüksek lisans mezunu, orta ölçekli bir şirkette önemli bir pozisyonda (arkasında birilerinin torpili olmadan) çalışan, en demokrat şehir İzmir’de uzun sürelerdir yalnız yaşayan bir kadınım. Bekarım! Başlattığınız bu tartışmayı ilk duyduğumda şöyle tepki vermiştim: Bizi bize anlatacak, objektif bir gözle bakacak, hatalarımıza ayna tutacak bir durum, aman ne güzel. Ama erkeklerin tepkilerini ve düşüncelerini okuyunca açıkçası aldandığımı fark ettim. Sonuç tam bir fiyasko olmuş ! Bunun size gelen cevapların geneliyle mi yoksa sizin yanlış örneklemeleri seçmenizle mi ilgili olduğunu bilmiyorum ama sanırım tablo budur ki siz de bunları örnek vermişsinizdir.

Öncelikle kürtaj, kadın cinayetleri, cinsel istismarlar vs… hepsi son dönemde kadının Türk toplumundaki eşitlik çabasının nasıl geri plana itilmeye ÖZENLE çalışıldığının göstergesi. Bu bağlamda ister iş adamı, ister sıradan bir çalışan, ister öğrenci olsun, çoğu erkeğin de (buna röportaj konusu erkekler dahil) ne yazık ki sağlıklı ve duyarlı bir bakış açısı yok, üstüne üstlük kendi hegemonyalarını  ispatlamak için bir fırsat olarak görmüşler sizin alanınızı. Çok kızgınım. Ne demek 30 yaş üstü her kadın evlilik meraklısı, ne demek kadına biraz para – biraz tip biraz da vaat ver, hemen inanır… Bunlar ne kadar banal şeyler. Üstüne üstlük bunları bir de kendilerini “eğitimli” sayan kesim söylüyor. (Kadınlar için “genelleme” yapıyor) Dostoyovski’den bahsediyorlar! Hangi kitapta insanı aşağılamak yazıyor ben bunu bilemedim. Sen o kitabı okuduysan kendine okudun. Ve eğer birazcık ders çıkartabilmiş olsaydın böyle davranmak yerine olaya daha derinlemesine bakardın. İnan bana eleştirdiğin (üniversiteyi bile etiket için bitiriyorlar dediğin) kadınlardan bir farkın yok bilmeni isterim, çünkü sen de “bak ben ne kadar kültürlüyüm” demek için bitirmişsin o kitabı ! (sözüm erkeklere tabi size değil:))

Diğer yandan, röportajınızda bahsi geçen kitapları okudum, ayda da ortalama olarak 3-4 kitap bitiririm. Ama bunları başkasına ne hava atmak için, ne de daha iyi “koca” bulmak için yaptım, yapıyorum. Hiçbir arkadaşım da bunun için yapmıyor, yapmaz da. Yapanlar mutlaka ki vardır ama onlar da genele yayılamaz. Benim de hayatımdaki erkeklerin hiçbiri kitap okumayı seven, bir opera - baleyi geçtim tiyatro bile izlemeyi seven kişilerden değildi. Buna rağmen, onları aşağılamak aklımın ucundan geçmedi. Çünkü kiatp okusun okumasın, her kişiyi tanınmaya değer bulurum ayrıca ben tüm bu işleri kendim için yaptım. Başkasına dikte etmek için ya da kendimi “satmak” için değil. Evet hayata karşı duruşu olan insanlarla birlikte olmak her kişinin isteyeceği bir şey ve de bireye değer katar ama bunları yapmıyor diye de bir insanı hayatımdan çıkaracak ya da yargılayacak hakka sahip değilim. Siz de olamazsınız ey erkekler ! Hele ki kadınları aptal yerine koyarak…

Erkeklere tüm kadınların adını basitleştirdikleri için hak ettikleri cevabı verdikten sonra tespitlerime geleyim:
Bence sorun kadın – erkek sorunu olmaktan öte insan sorunu. Kitap okumayı, kültür düzeyi düşüklüğünü, hayata bakış açısını kadınların üzerinden değil de insan üzerinden tartışabiliriz. Bu durum özellikle 1980 sonrası yani o çok meşhur 12 eylül durumundan sonra yaratılan bir durum. Ve şu anda toplum meyvelerini yiyiyor! Zira darbeden önce gençlerin iyi ya da kötü bir siyasi görüşü vardı. Bir siyasi görüşe sahip olmak demek, o görüşe ait bilgi donanımına sahip olmak demekti, insanlar kitap okurlardı, tartışırlardı. Örgütlere üyeydiler. Ama sonra ne oldu, darbe ile binlerce dernek – vakıf vs.. kapatıldı, kitaplar yakıldı, siyaset yasaklandı, gençler asıldı, işkence gördü ve nasıl bir kuşak geldi? Suya sabuna dokunmayan ! O suya sabuna dokunmamak, ileriki yıllarda (içinde barındırdığı korkuyla beraber) piyasanın da liberalleşmesi ile paraya odaklandı. Zamanla, para demek güç demek oldu. Oysa bize öğretilen “bilgi”nin güç olduğuydu ! Parayı güç olarak algılayan nesil, tüketmeye ve tükettikçe mutlu olmaya başladı, hayatın anlamı işte burada kaçtı ! Çünkü alışveriş yaparak, popüler kültürü ve eğlenceyi pompalayarak “olmayan” hayatları topluma sundular. Bunlar tabii ki bir yere kadar hayatın gereği ama içinde bulunduğumuz toplumda nasıl bir algı var ? Şöyle  : Gece barlardan – diskolardan çıkmayan, bugün ne giysem tarzı programlarla kıyafet ve modanın üzerine yani tüketmeye odaklı bir nesil. Bunu iş adamlarının ya da sosyetenin yapması problem değil ama orta sınıfa ve genele indirgersek bir gecede bir aylık harçlığını eğlenceye yatıran özenti bir nesil var. Ne kadar sağlıklı denebilir ki? Babası kredi kartı borcunu ödeyemezken kendisi renk renk kıyafetlere para yatıran bir nesil var. Bu bir kaos! Oysa gençlerin örnek alabileceği, düşünmeye sevk eden bir tartışma programı bile yok medyada. Böyle olunca da, nesil tabii ki eksen kayması yaşıyor, yüzeysel insanlar yığını oluyor, evlilik bir zorunluluk - bir sigorta - bir etiket gibi görülüyor. Bu söylediğimi kadınların yaptığı kadar, erkekler de yapıyor meark etmeyin. Çünkü adamlar da beraberliğe başlarken, arabası var – evi var - maaşı şu kadar diye hesap yapıyorsa orada işte kadının bencilliğinden değil “insan”ın iyi yere kapak atma çabasından söz edebiliriz.

Son olarak, televizyonlarda sıkça yer bulan Meltem Cumbul’un yüzük göstermesi veya Hande Ataizi’nin “muradına erdi” şeklinde başlıklara ve bunlar üzerinden kadınların yine” Kezban” muamelesi  görmesine dayanamıyorum. Bize Kezban diyenler kendilerine aynada bir bakarlarsa “recep ivedik” olduklarnı görecekler. Etkiye tepkidir bizimkisi. Çünkü ne kadar ekmek o kadar köfte !

Şöyle ki : Hani röportajınızda erkekler rus kadınlardan bahsetmiş ya. Ben de şimdi rus sevgilimden bahsedeceğim. Bir zamanlar Rus sevgilim vardı, adam bana sürekli teşekkür ediyordu, onunla beraber olduğum için. Zannetmeyin ki bu sadeec onun isteği ile başlayan – devam eden bir şeydi. Demek istediğim şu ki, insana kendisini özel hissettiriyordu. Şimdi soruyorum, hani Türk erkeği bana teşekkür etti de, benden Rus kadını muamelesi görmedi? Cevap basit: Hiçbiri ! Türk erkeği Türk gibi davrandıkça Türk kadınından da aynı tepkiyi görür!  höt zöt yapacaklar ama karşılığında da rus kadını muamelesi isteyecekler. Yok öyle. Önce bir şeyleri sen değiştir bakalım, sonra kadın değişmez mi?

Hiç yorum yok: