Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

3 Aralık 2014 Çarşamba

Öffffff

Yine şirketteki sıkıcı günlerden biri... Sanki hep burada çalışacakmışım gibi bir hissiyat... Sanki hep buradaymışım gibi bir yılgınlık... Çok sıkıldım buradaki insanlardan, buradaki muhabbetlerden, dedikodulardan, sığlıktan, düzensizlikten ve adaletsizlikten... Yurttan sıkıldığım gibi.. Nasıl da patlayacak bombaydım o zamanlar...Allah'ım o zamanlar nasıl bana yardımlarını esirgemediysen lütfen yine bu işkencenin sonu gelmiş olsun...Hayırlısı ile ben bu şirketten artık sıyrılsam...Yolum başkalaşsın ! Nolur, ne yapacağımı bilmiyorum, nolur bana iş konusunda yardım et !!! Özel hayattan vazgeçtim, nolur Allahım  bir çıkış yolu göster... 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

21/11/14


Ahmet Zamani Hazretleri...

Bu kişi ve bu kitap aslında şimdiye kadar olan hayatımda sadece bir kez aşık olduysam o da ona'dır dediğim Oğuz'un mesleği ile hayatıma girdi. Saatler, zaman, dakiklik ve aşk...Aslında onun mesleğin mi yoksa kaderin mi cilvesidir bilmem ben onu hep bekledim.Bir türlü zamanlarımız tutmadı. Hep vaatler vardı, hep gelecekti,hep işi vardı... Bir insanı beklemenin ne demek olduğunu ilk kez o öğretti bana. Ne gülerdik birlikte... Nasıl bir şeytan tüyüydü o, nasıl bir yatıştırma, nasıl bir yönlendirme...Kendimi ellerine teslim etmekten başka şans bırakmayan...

Şimdi aradan geçen 5 senede saatler yine aşkı gösteriyor. Yüzüm gülerek yazıyorum bu satırları çünkü aklıma her geldiğinde gülen yüzüm oluyor... Üstelik soyadı da zamani:)

Hayat bir önceki devirde tanımadığı şansı bu sefer tanır mı bilmiyorum. Gönül bu, zorla hiç olmaz. tek yapmamız gereken; kıpırtılarını hissettiğim yüreğime kulak verip dileklerimi gökyüzüne göndermek...

Zaman zaman, zaman zaman, ne zaman??


22 Eylül 2014 Pazartesi

Sonlar Aynı Çıkmazlarda

Kendimi senden alıp yine yeniden hayata başlayabilmek için taaa Karadeniz'e gittim. İyi geldi gelmesine ama her anında yine sen vardın...Fonda çalan Volkan Konak, Şevval Sam, Kazım Koyuncu şarkılarında ya da Yasemin Yıldız "Sen Yarim İdin" türküsünde ağlamadan duramadım.. Çıktığım yaylalarda, yaptığım yürüyüşlerde, sanki seni bir an unutursam diye tetikte bekleyip bana yeniden hatırlatırcasına karşılaştığım trekkingcilerde hep sen vardın.. Bir süre sonra direnmekten vazgeçtim, sana kapılıp seni bekledim.. Biliyorum bunca çağrışım boşuna değildi ve gelecektin... 

Geldin.. 11/8/14 günü meğer aylardır beklediğim gündü, yaşamadan bilemedim... Bu sefer herşeyin farklı olacağına olan inançla, eskileri kapatıp sana tekrar "evet" dedim... Sen de uslanmışa benziyordun, dersler çıkartmış, sakinleşmiş, beni özlemiştin.. Umutlar yine oradaydı, tecrübeler umursanmadı ve yine bir yola başlandı... Eski defterleri açmamak adına, geçmiştekiler konuşulmadı, sadece bir cümle ile "bu sefer daha yavaş, daha temkinli gitme kararı" alındı..

Çok özlediğim için ilk zamanlar sarılmak istedim hep... Sımsıkı sarılmak ve öylece kalmak.. Hatta "yüreğim yüreğine değiyor şu an farkında mısın?" diye bile sordum... Gelen cevap "yüreklerimiz ters tarafta, değemez" idi. Her sarılmak isteyişim "nolur sarılma, sıcak" diye ötelendi... Oysa ben ter kokunu bile özlemiştim, bunu anlayabilen kafa o vücuda ait değildi... Elele tutuşmalarımız dışarda mümkün olduğunca azdı... Hoşlanmıyordu, o kadar'dı ! 

İlk haftasonumuz birbirimizden ayrıydı ve bu nedenle kavgasızdı. 

İkinci haftasonumuz; dalışa ayrılmıştı. Ama geç kalktın, kalkamadın, uyuyakaldın, acıktım, kahvaltımı ediyorum kararı yüzünden birden şiddetli kavgaya dönüştü... Sonuç: ayrılmanın eşiği...

Üçüncü haftasonumuz; bir öncekinin verdiği küskünlüğü aşmak ve spontane olarak İzmir fuarında zaman geçirmek idi. Sana oradan Karadeniz Sürmene'de bakıp bakıp alamadığım bir bıçak aldım, hediyemi istemedin, bir şekilde parasını verdin. Ertesi gün tekne turu vardı ve ona gidilmek zorundaydı. Bir anda iptal oldu plan ve ertesi gün Urla'ya denize gitmeye neşeyle karar verdik. Sonunda işler yoluna giriyordu, umutlarım tam gaz devredeydi. Beni daha önceki sevgilinle gittiğin bir yere götürdün, önemli mi değildi bilmiyorum ama bunu da umursamadım. Denize geldiğimizde oturacağımız yer, yiyeceğim yemek, yeri beğenmemem ve gidelim tekliflerim  susturuldu, neyin kafasını yaşıyordum ki ben?, gelinmişti ve bir daha akşama kadar gidilmeyecekti... Sessizce ağlamalarım ve bir süre sonra yine kendi kendime "yanımdasın" diye bir teselli bulup sana sarılmalarım yapmacık geldi... Herşeyim hatalıydı... 

Dördüncü haftasonumuz; yürüyüşün vardı ve kesin gidilmeliydi. Oysa ben yıllık izine çıkacaktım ve sadece senin yürüyüşün yüzünden 1,5 günü burada aptalca geçirmek zorunda kaldım. Tahmin edilen üzere; yine kalkamadı, yine plan sarktı, yine cinlerim havalandı ve sadece "daha uyuyacak mısın?" sorum nedeniyle öncesindeki "günaydın"ım ve birkaç cümlem dikkate alınmadan "böyle mi uyandırılır insan" diye hayvanca bağırmaların eşliğinde heba oldu... Birkaç saatlik kavgadan sonra artık pes edip şehri terketmeye karar verdiğimde çok garip bir biçimde beni yarıyoldan çok da sakin bir ses tonuyla döndürebildin. Demek ki isteyince yapabiliyordun. Bir de hala içim sana inanmak istiyordu... Yol, tatsızlığımızın kırıntıları arasında biterken hala yeni bir başlangıca inanıyordum. Ertesi gün kısacık ada turumuz "huzur batıyor" kavgasında benim sessizliğim ve gözyaşlarım arasında biterken aslında birlikteyken ne kadar mutsuz olduğumuzu ve her andan bir kavga yaratabileceğini, her fikrimin seni çok irrite edebileceğini fark ettim. Cunda'ya kadar gidip Şeytan Sofrası'na çıkmadan saçma sapan bir klisenin keşfiyle arabanın çizdirilmesi ve hararet yapması içinde, ani frenlerle ve "sen ne istiyorsun?" bağırmalarıyla son buldu. Oysa tek istediğim yolun kötüleşmesi nedeniyle daha fazla gitmeyelim,geri dönelim teklifimdi.. Gerekçe olarak elimde bilimsel veriler olmadığından "bu şekilde hissediyorum" çok hafif bir mazeret olarak geldi ve dikkate alınmadı ama sonunda haklı olduğum ortaya çıkınca "hisssetmek çok saçma, böyle bir açıklama olmaz" la geçiştirildi...Anayolda arabayı hor kullanmadan sıkılıp benim direksiyona geçmem nedense gururunu çok kırdı. Bunca şey bende hala gurur bırakırken senin bunda kırılman gerçekten tuhaftı... Katıla katıla ağladın.. Ben ki, herkesin derdine canım yanar, senin gözyaşlarına zerre kadar inanmadım ama inanmadığım için yine kendimi suçladım..

Beşinci haftasonu; ayrı olduğumuz için kavgasızdı.

Altıncı haftasonu; yeni bir iş için bir haftadır yoktun ve ben seni nedense hiç özlemediğimi fark ettim. Seni görmek bile istemiyordum aslında, seni öpmek bile birşeyi kımıldatmıyordu içimde. Öylesine yaşıyordum, yanımdaydı, çok istemiştim ikinci bir şansı Tanrı'dan, işte bu şans adına şükür ediyordum ama sanki yılların bıkmışlığı vardı üzerimde... Sanki yılların yorgunluğu... Seni alana karşılamaya gidemedim, gitmedim. İnsan sevgilisini karşılamaya koşarak gider değil mi, isteyemedim! Ertesi gün sana sürpriz yapıp güzel vakit geçirmek adına Karagöl'e gitme planım faciaya dönüştü. Bana tabelaları takip etmeni istediğim için "bağırma bana" diye hayvanca böğürüp bilmediğim yolda navigasyonunu zar zor açman ve "bilmiyorsan yollara çıkmayacaksın öğütlerin" zaten direksiyonda zorlanan ellerimi titretti. Oraya daha önce dolmuşla gittim ve sana sürpriz yapmak için ilk defa tek başıma gidişimdi... Tabelalar yüzünden senin arabadan inmek isteyişin ve benim de rest çekişimle son buldu.  Ardımdan alan yüz şeklini görünce tamamen korktum. Yanımızdan geçen arabalar bile bize baktılar...

İnsanların cinsel sorunları, aldatmaları, sağlık problemlerini aştıkları bir dönemde bizim tabelalar, sunduğum öneriler vs. gibi sudan sebeplerle bu derece şiddetli kavga edişimiz, senin bana bağırırken yüzünün aldığı hal, şişen damarların, beraberce hiç güldüğümüz bir anımızın olmaması, bir olayı kapatıp bir daha ki sefere şu planlamaya, saate dikkat edeyim diye düşünememen ve hep geç kalışların bizi yeniden ayrılık noktasına getirdi. Dün sana yüzüne bakarak "ben ayrılmak istiyorum" diyebildim, bunu gerçekten istedim çünkü yanımdayken beni sinirden ve korkudan titreten bir adamdansa yalnız ama huzurlu olmayı istedim. Kucağımda bir çocukla bu durumu yaşamaktansa şimdi yalnız kalmayı tercih ettim. 

Biliyorum yine seni özleyeceğim, biliyorum yine zaman kötüleri unutturacak, iyiler ve hayalimde yarattığım ideal kişilik senin suretinde can bulacak, biliyorum yine şarkılar beni ağlatacak, biliyorum.... Unutmayayım diye bu satırları yazıyorum. Sana hiçbir şey anlatamadığım, birlikte olduğumuz zamanlar sadece saçma sapan detaylardan, dünyanın yıkıldığı anda yapılacak olan şeylere dair düşüncelerinden veya kendi işinle ilgili süreçlerden konuştuk. Bir süre önce sana hiçbir şey anlatmadığımı fark ettim, oysa ben ne çok konuşurdum...Sana hediye ettiğim şarkı bile beğenilmedi. Sana hediye ettiğim ne beğenildi ki? Atkı küçük bir hediye idi, şarkı kötü, şiir kitapları gereksiz, topladığım kozalak kendimi kandırmam idi... Her şeyin bir kusuru vardı. 50 sene birlikte olmanın hayalini kuruyordun, bırak 50 seneyi, biz 5 ay bile kalamadık bir arada.. Konu şarkı, tabela, erken kalkma, geç kalma değildi. Konu iletişimsizlikti. O kadar okullar okuyan, diplomalar sahibi, kurslar fatihi olan, iş hayatında aktif iki insanın iletişimsizliği idi. Kağıt üzerinde tüm özellikleri ile mükemmel bir çift olarak görünen iki kişinin gerçekte ettiği değerdi... 



16 Haziran 2014 Pazartesi

Bıçaksırtındaki Sırça Köşk

Birbirinin aynı günler yığını şimdim, geleceğim.. Ne zaman ayrıldık, en son ne zaman yazdım, ne zaman seni sosyal medyada takip etmekten geçtim bilmiyorum. Bir zaman oldu ama... Seni artık beklemiyorum, takip etmiyorum.. Herhalde kendime -kendimce- tanıdığım süreyi geçtik. Nedense inanmışım ama geleceğine, bunları aşacağımıza...İnanmak istemişim aslında.. Artık inanan yerlerimi kesip attım ! Ağır oldu hesaplaşmam ama, kendimi inanmaktan caydırdım... Sana inanan ben ile "gelmez" diyen ben'in sürekli kavgasından bitap düşmüş ruhuma nihayet anlattım; bitti, gitti !

Garip değil mi? Bir insan başladığına inandığı kadar çabuk, bittiğine inanamıyor. Doğduğuna inandığı kadar çabuk, öldüğüne inanamıyor...Benim gibi modellerde bu şekilde bir doğuştan arıza var, fabrika hatası... Yıllarca "zor" kız olduğumuzda "kıymetli" olacağına inandırılmış bir nesil olarak bırak takdir görmeyi, altında bir yalan olduğuna dair şüphenilen bir modeldim ben...
Takılı kalan bir modeldim... Çok erkek olmadığı için hayatımda, olanları kolay unutamıyordum nasılsa... Kezbanlık var işte kanda, ne kadar yaşlansan da... 

Hala gözlerim doluyor, hala ağlamalara doymuyorum. Dışardan bakan bir başka göze göre, intiharından korkulan bir vakayım aslında, bıçak sırtında evriliyorum ! Ama bir iyi yanı var eskiye göre, ümit etmiyorum... Susuyorum ! Kimselerle bunu konuşmak da istemiyorum. Sanki konuşursam içimdeki sırça köşkler kırılacak, sesten aşınacak... Şiddetle susuyorum ! 

Hayat insanı bazen bir su kenarına getirir, bırakır. Yürünmez de öyle hep, atlayamazsın da üzerinden, sadece susulur ! 

30 Mart 2014 Pazar

Sadakatsiz

Az önce özlem duygusu ile baş etmeye çalışırken nette tesadüf eseri trekking videolarını gördüm. İçerisinde onun da olduğu iki video var ki, yanında aynı kız olduğunu düşündüğüm ve gayet kibar, samimi, içten tavırlar... Aynı kız olmayabilir de her iki videodaki ama olsa ne yazar, olmasa ne yazar..

Şoktayım !

Aldatılacağım aklıma gelmemişti bu kadar kısa sürede... Bana mini etek giyiyorum  diye bir sürü tavır yapan, tatsızlık çıkaran adam benimle olduğu süre zarfında başka kızlara gayet kibar, anlayışlı davranabiliyormuş. Belki de ben yanında olmadığım için onlarla da bir ilişki içerisinde olabilir... Vay be !!! VAY BE!!! 

"Bir kızı tavlamam 15 dakika sürer" demişti de anlayamamışım... Demek ki, bana bir sürü kısıt uygulayan adam dışarda kendisinin ne boklar yediğini bildiği için bu kadar kıskançlık yapıyormuş...

Aldatılma seneler sonra, yorgun ilişkilerde olur sanıyordum.. Daha 2 aylık ilişkilerde olabileceği aklıma bile gelmemiş.
Ne salakmışım be !!!

Yılın salağı oscarı bana gelir, alkışlarla...


İyileşiyor muyum?

Bugün tam bir hafta oldu...
Kendimle verdiğim bir savaş var, geri dönmeme üzerine kurulu...
Ben dönemem ya, "o döner mi?" diye içimden milyonlarca geçiriyorum...
Dönse ne olacak hiç bilmiyorum...
Fallardan medet umuyorum, yollara bakıyor, hayaller kuruyorum..
Basitlikse basitlik, saçmalıksa saçmalık... Her türlü dağıtma özgürlüğümü sonuna kadar kullanmak, yaramı en derinine kadar kanatmak istiyorum.  ACI ÇEKİYORUM!!!

Fondaki şarkı: Sertap Erener - İyileşiyorum...

Aslında iyiyim gerçekten..
Bir kere özgür hissediyorum kendimi
Canım ne isterse onu yapıyorum
Ama bazen bilhassa akşamları bir tuhaflık olmuyor değil.
Sızlıyorum, özlüyorum, kızıyorum, çok kızıyorum !!
İyileşiyorum...

Canıma Batan Her Halin

HERŞEY KADAR, HERKES KADAR, SEN KADAR... 


Biraz değiştim, 
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar? 

Değiştim? 
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum, 
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni 
Ben benimle savaşıyorum, 
Seninle değil? 

Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın, 
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim? 
Sorun değil? 

Elbet Alışırım? 
Biraz alıştım. 
Her şey kadar, her kez kadar, sen kadar? 

Alıştım! 
Varlığını istemediğim tüm eksik yanları 
Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim 
iki arada bir derede duyguya alışıyorum? 
Bir yanım bırak diyor bir yanıma 
Kesin değil! Henüz tanıştık? 
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar? 

Tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık 
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda 
Ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda 
Bir yanım memnun oldum diyor, 
bir yanım tanıyamadım daha 
Samimi değil? 
Bir hayli kırıldım? 
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar? 

Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime 
Gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım? 
Aslında ne sana, ne olanlara? 
Kendime kırgınım!.. 
Maziye hiç değil, âna kırgınım 
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına 
Dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara 
Beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna 
Bir hayli kırgınım? 
Beni ben kırdım oysa? 
İyi değilim. 
Galiba yoruldum? 
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar? 

Kalbime, kalbimi kanıtlamaktan 
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan 
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum 
Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!.. 
Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum. 
Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık 
Ki Seni sorgulamamasını nasıl beklerim?.. 

Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı 
Sana bakan yanımsa toprakla aynı 
Hıh! Ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin! 

Gözlerim yorgun? 
Dudaklarım, dudaklarım hissiz? 
Dokunulmadan geçen yıllar bana ağır? 
Sarılmadan geçip giden uğurlamaların, kavuşmaları hep beklentisiz 
Söyleyemediklerini söylesende şimdi 
Sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır! 
İsteyerek değil? 
Çok çalıştım 

Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine 
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkiye 
Ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen 
Daha öncede gitmiştim? 
Çok çalıştım? 
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine 
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine 
Ve bende bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen 
Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için 
Çok çalıştım 

Daha öncede gitmiştim 
Kendi isteğimle 
Anladım ki daha önce sevmemiştim! 

Çok çalıştım inan 
Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye 
Her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya 
Ve alışmaya kendime 
Bu göz gözü görmez dumanlı halime 
Çok alışmaya çalıştım hem de 

Tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da 
Birini yaşattım! Yaşatıyorum da hala 
Ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum da 

Yorulmak, dinlenmekten geçmiyor 
An be an çöküyor, insanın içindeki güç 
Işığı sönüyor 
Beyaza dönüyor rengi git gide 
Hissizleşiyor 

Ne yormak istedim Seni, 
Nede yormak kendimi 
Çok çalıştım 
Gitmeye de kalmaya da 
İkisi de aynı acı, ikiside rezil 
Daha öncede gitmiştim 
Ama böyle kalarak değil 
Böyle kalarak değil... 
Can Yücel

Rh (+) Kana İhtiyaç Var

25/3/14
Göğe bakma durağı...

Baktım ve kaldım. Güneş mi kamaştırdı gözlerimi yoksa araya bulut mu girdi anlayamadım. Birden hava kapattı, yağmur ve şimşekler başladı. Çaktıkça kuvvetlendi, elektriği yükseldi. İlk başta nasılsa geçer deyip sessizce gözyumdum. Gittikçe kuvvetlendi ya da benim korkumdu kuvvetlenen... Etraftan bağırışlar yükseldi, aklım soru işaretlerine kilitlendi, doğru olan neydi? Seni öylece bırakıp kendimi kurtarmak mı yoksa kulak tıkayıp herkese  sana inanmak ve kendimi kandırmak mı?

Sorunlar vardı evet ama sevgi de vardı. Huzur ve güven herşeye yeter miydi? Yıldırım en nihayetinde "eve" de düştü ve bizi ortadan ikiye böldü ! Üzerimdeki enkazları ittim, kalktım, seni aradım, elinden tutup yine "biz" olmak istedim. Reddettin !

Şimdi ben enkazın ortasında ne yapacağımı bilemeyecek vaziyette, öylece... Ne senin yanına gelebiliyorum ne de enkazı temizleyebiliyorum... Sen enkazın altında mısın yoksa evi bile çoktan terkettin,bilemiyorum...
Yaşadığımız neydi? Aşk mı, sevgi mi,hiçlik mi bilmiyorum... Yitip giden her neyse yüreğimi sıkıştırdığını, nefes aldırtmadığını görüyorum..Gelmiyor da, kendimi öldüremiyorum da, öylece susuyorum ve yazıyorum. Sabır diliyorum, sabır....Hala hayatta mıyım, kocaman bir boşlukta düşüyor muyum ya da zaman durdu, ellerimden zincirlendim mi bilmiyorum...Kopartmaya çalıştıkça kanayan bileklerim için acilen RH (+) kana ihtiyaç var, anons geçiyorum !

Fondaki şarkı  :

Biz hiç beceremedik sevmeyi de terk etmeyi de..
Aşk kokan mısraların karşısında direnmeyi de..
İşte bir kez daha durup karşında, soruyorum son defa...
Bitti mi hikayemiz?
Bu ne biçim son böyle?
Değmez miydi sevgimiz savaşıp direnmeye??



22 Mart 2014 Cumartesi

Veda

Anısına bir elvedadır!

Zaten anlaşamıyorduk, farkındaydım ancak bağımlı kişiliğimden mi dersiniz yoksa içimdeki sevgi arsızlığından mı yoksa gerçekten ve sadece sevmiş olmamdan mı... Adını siz koyun, ne olursa olsun, özürler dileyerek geriye döndüm... Tüm cesaretimi toparlayarak, tüm umutlarımı koruyarak, tüm pozitif yanlarını göstermeye çalışarak aramızdaki problemlerin sudan olduğunu, tek gerçeğin ölüm olduğu dünyada gerisinin her şekilde halledilebileceğini, insanların aldatmaları - cinsel sorunları - hastalıkları aştığı dünyada bizim nasıl küçük dalgalarda yıkıldığımızı anlatmaya çalıştım. Takılıp kalma özelliğinden dolayı, beni terk ettin ama beni terk ettin ama bana hasta dedin vs.. aynı şeylerde dolandık. Evet terk ettim, evet söylemem gerekenleri söyledim ama bunları sinirle yaptım defalarca özür diliyorum tek umudum eskisi gibi kollarında olabilmek dediysem de olmadı. Hayatımda kimseye yalvarmadığım kadar yalvardım. Gurursuzluk hat safhada iken, kendi halime ben bile acıdım! Arabayı alıp şehir dışına gidelim dedim olmadı, yüzyüze gelelim aşarız dedim olmadı, konuşalım dedim olmadı, susalım dedim olmadı... Olmadı da olmadı.. "Bebeğimizin ismini düşündüğümüz zamanları hatırla, bana sarıldığın anları düşün" dedim; "sana ilgim ve sevgim yok" dedi."Zamanla yeniden canlanır, zaten canlanmazsa ben hissederim" dedim; "bir yalana evet diyemem" dedi."Yalan değil sadece bir zamanlar ki duygularındı bunlar" dedim, "kalbini kırarım" diye mesaj yazdı...
Kalbini kırarım...
"Bendeki kalp sağlam mıydı ki?" diye düşündüm o an...
En azından "son bir defa sarılayım, sen benim babamdan sonra güvendiğim tek insansın, zaten sonrası yok, hediyelerini de geri vereyim" dedim, ona da "hayır" dedi.
Artık benden daha gurursuzu yoktu sanırım dünyada...
Ne dediysem olmadı, olmayacaktı da...
Sadece kendi hisleri için bu ilişkiyi başlattı, sadece kendi hisleri bittiği için bitirdi. Ben aslında onun ilişki yaşadığını sandığı gerçek ben miydim yoksa sadece onun evet dedikleriyle oyalanan ve hayır dediği anda kıyametin kopacağını bildiği kendi yanılsaması mı? 
Kimdim ben?
Kendi istekleriyle, tüm reddetmelerime ve erken bulmalarıma rağmen yatağıma kadar giren adam, güvendiğim insan, bitirmelerime karşı çıkan, özürlerle ilişkiyi devam ettiren kişi ben özür dilediğimde taş kesildi. Ne içi sızladı yazdıklarımdan, ne bir şans vereyim diye düşündü vicdanından...
Kendisi yazdı, kendisi bozdu !
Metronun basamaklarını çıkarken bacaklarımın nasıl titrediğini ve içimin nasıl eridiğini bir kendim bir de Allah biliyor. Artık düz çizgi çizen grafiğimizi elektro şoklarlarım bile kurtaramadığı andır o.... "Bitti" diye ölüm sızısını hissettiğim an... 
Sevmiştim be...
İmkansızlıklar ve tesadüflerin arasından gelişini, ısrarını, sahiplenişini, beni susturmasını, etkisiz eleman oluşumu herşeyini sevmiştim... Evet sinirlendim zaman zaman, doğru ama.. 
sevdim yaa !!
Galiba en çok vuran karede şu oldu: Bana sarılıp öperken "Allahım bu sefer buldum" deyip göğe bakarak teşekkür etmesi...
Sanırım bu yüzden hayatımın göğe bakma durağını kaçırdım, ineyim mi, inmeyeyim mi derken kaçtı... 


Adım Adım Son'a...

Göğe Bakma Durağı mailimden ve Yılmaz Özdil Sevgili yazısındaki  gibi gel tut ellerimden mesajımdan sonra şirkete geldi. İnanamadım ! İşleri varmış, "akşama konuşalım" dedi. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Akşam uçarak gittim Bornova'ya. Bilmediğimden oraları, beni gelip metrodan alır mısın ricama olumsuz yanıt verdi. Neyse sora sora buldum! Gittiğimde bir sürü şey konuştuk, dolalı anlatmayı seçtiğinden mi yoksa benim zekam mı kıt anlamıyorum pek birşey anlamamakla beraber, bir daha aradığında"yanımda başka biri var desem çok mu memnun olacaksın" lafına takıldım. Sonra bir de istediğim kızı elde etmem 15 dakika sürer gibilerinden bir cümlesi vardı ki şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum. (bu aynı zamanda kendini birşey sanma'nın başka versiyonu idi) Herkese ve herşeye tıkadığım kulaklarımı ona da tıkadım ve sadece yanında hissettiğim mutluluğu düşündüm. O sırada nerden çıktığını anlamadığım bir şekilde annem habersizce gelmiş. Tamam iyilik yapmak istiyor ama yine benim tüm programımı alt üst etti. Anneme söylediği selamı iletmedim diye iyice şüphelendi ve bana acaba aklında başka biri mi var da, ondan ümidi kesince bana dönüyorsun diye sordu???
Son noktadır, buna karşılık bile verdim ve açıkladım, düşün artık....
Kalktık, bana bir şans daha verdiğini açıkladı ama"buyur uğraş" dedi.. Elini tutmaya çalıştım, reddetti hatta beni itti. Eve bıraktığında öpmek istedim, ne yaptığını anlamadığım bir şekilde öffledi, gitti. Sonraki 1 hafta attığım mesajlara zoraki karşılıklar, sesini duymak için aradığımda beni azarlamalar, sevgilim dediğim için kızmak da dahil olmak üzere, yolda karşılaştığımızda soğuk davrandığımı söylemeler... Ne yapsam olmadı. Trekking için hızlı grupta yürüyeceğinden (ben ne olacağım??) Urlaya yemeğe gitmek için hesaplar benden teklifimi bile bayağı ve rüşvetvari bulduğuna kadar geldi mesele... "Ölüm var, bunları aşabilirz" oldu son mesajım... Sonra da susuyorum artık dedim... Daha fazla söylenecek birşey kalmadı... Ardından Kaybedenler Kulübü yoktur yarin imanı şarkısını bana mail atmış. Açıkçası sevinsem de üzülsem de demek istediğini anlayamacağım için yine beni azarlayacak diye düşündüğümden ses çıkarmadım. 1 hafta yine ayrı ve onsuz geçti... Arada sadece içkinin etkisiyle nasılsın mesajı attım. Ertesi gün ? olarak cevap yazdı...

Göğe Bakma Durağı

09/3/14
Ömrümün geriye kalanı, benim nefes damarım bitanecik sevgilime...

Öncelikle sana yaşattığım kötü herşey için, her söz için özür dilerim.. Kocaman bir özür bu... Hayatımda hiçbir şeyi dilemediğim kadar candan ve yürekten beni affetmeni diliyorum. 1 haftadır berbat durumdayım. Gözyaşlarımın, başağrımın, içimden gidenlerin, ömrümden eksilenlerin haddi hesabı yok. Ellerim ve dizlerim sürekli titreme halinde... Yitip gidenin sen olduğunu düşündükçe göğsüm daralıyor, nefes bile almakta zorluk çekiyorum.

Sana yazmamak için çok direndim. Gururumdan dolayı... 1 haftadır nasıl bir mücadele içindeyim bilemezsin... Ama en sonunda artık ne gurur kaldı bende, ne sabır.. Önce mesaj attım, sonra aradım ama sanırım hiçbirini almadın. Kızgın olduğunu biliyorum ve hak veriyorum. Gelip evinin önünde beklesem, babandan çekindiğim için yapamam,iş yerini aramak istesem seni sinirlendirmekten korktuğum için cesaret edemem, zaten ürkek birisiyim, nolur sana ulaşma yollarımı tıkama. Tek amacım kollarında olmak, sana sarılabilmek... Ben sensiz yaşayamayacağım, abartı gelebilir sana bu, ben bile kendime inanmıyorum bu sözleri nasıl sarfettiğime ama inan senin değerini seni kaybedince daha iyi anladım. Ben sensiz olamayacağım, bana dönmezsen eğer, babamdan sonra hayatımdaki ilk ve tek erkeği kaybetmiş olmanın acısıyla sanırım ömrüm sonlanacak. Bu ömrü berbat etmek de, birlikte "mutlu" tüketmek de senin şu anda ellerinde... Yalvarırım, olur beni affet. Bir umutla sana ulaşabilmeyi bekliyorum. Hayatta herkes bir şansı hak eder, eminim ki senin yüreğinin güzelliği de bana böyle bir şansı verecektir. İnan bana herşey çok güzel olacak, yeter ki ...

Sana sevgililer gününde Turgut Uyar'dan Göğe Bakma Durağı şiir kitabını almıştım. Vermek kısmet olmadı... Evde hala sana aldığım hediyeler atkı, bu kitap ve başka kitaplar duruyor. Atmaya kıyamadım. Bana aldığın hiçbir şeyi de atmaya kıyamadım. Onlar benim için seninle olan mutlu günlerimin yadigarı... Ben bu hale nasıl geldiğimize inanamıyorum, babamdan sonra hayattan ümidimi kesmişken allah seni bana gönderdi. Nolur şimdi tam hayatımda bir ilahi armağanın varlığına alışıyorken bırakma.. Eğer bırakırsan da canın sağolsun, hep mutlu olmanı dilerim hayatta. Ben seninle çok mutlu günler geçirdim, sen de sonsuz mutlu ol..

Sana son olarak aşağıdaki şiiri sana armağan ediyorum. 
Gecikmiş bir sevgililer günü hediyesi olarak kabul etmeni dilerim.
Olur da bensiz kalmayı tercih edersen birgün bir yerde denk gelirse beni hatırlatsın sana.. Ben seni çok sevdim !


"Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin...
Seni aldım bana ayırdım, durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım..."

6 Mart 2014 Perşembe

Ofsayt ve Kırmızı Kart


  1. Derya'yla Optimumda tanıştırma ve yeni yıl planı için gerilme
  2. Evde kalmasına izin vermediğim için sinirlenme
  3. Yeniyıl planları için kardeşimi ve ailemi seçtiğim (daha doğrusu kendisi plan yapmadığı için benimle kutlamak istemiyor düşünceme karşın ailemle plan yaptığım için) sitemler, bağırmalar
  4. Yeniyılda ailemin yanına gelmek istemesi ve kabul etmemem
  5. Ayrılmak istemesi
  6. Birkaç gün izin alıp eve gitmem ve ardından yeniyılı onunla kutlamak için plan yaparken annemin apar topar hastalanışı
  7. Yeniyıla hastanede gireceğiz derken Noel Baba gibi elleri kolları dolu gelmesi ve ailemle tanışması
  8. Yeğenimle atışması
  9. Sabahki kahvaltıya gelmek istememesi
  10. Öğleden sonraki hayvanat bahçesine gelmeyişi beni Karşıyaka'da apar topar bıraktırması
  11. Alsancakta buluşmamız ve geç kalma yüzünden birbirimize girmemek için alttan almalarım
  12. Bir sonraki pazar kahvaltıya gidecek olmamız ve öğlenlere kadar işlerini bitirmemesi yüzünden kahvaltı etmeme kızışı. deli kızışı ve beni ağlatmaları
  13. Özdileke gitmek için sözleştiğimiz bir gün de işinin çıkışı ve benim yalnız gitmeme sinirlenip "cehennemin dibine kadar yolun var" diye bağırması
  14. Sevişme esnasında üzerimden kalkıp gitmeleri hatta ve hatta evi terketmeleri
  15. Bir pazar günü onlara gidişim ve babasının geldiği korkusuyla beni evden atarcasına gönderişi
  16. Yürüyüşe gittiğimizde "elimi tutma" uyarıları
  17. Arkadaşlarıyla veda yemeklerine benim hiç çağrılmamam ve ardından gittiğimiz yerlerde söylediğim içeceği bitirmeden kalkıp eve gelişimiz
  18. Hiçbir arkadaşı ile tanıştırılmamam
  19. Optimuma onu görmeye gittiğimde bana nerde kaldın soruma karşılık ateş püskürmesi ve kalkıp masadan gitmesi
  20. Balık tutmadım deyip içerisinde balık var dediği kocaman çanta
  21. Bakire sevgilim olmadı, sen ilksin deyip bakire sevgililerim de oldu deyişi
  22. Eve tamircilerin gelmesi sorunu
  23. Hiçbir arkadaşımla görüşememe durumu
  24. Erkeklerle görüşemezsin kısıtlaması
  25. Yabancı misafirleri karşılamaya gidişim için görsel malzemesin deyişi
  26. Tüm iş yoğunluğu arasında operaya vaktinde gelebilmesi ise hayret verici... Acaba başka bir sevgilisi vardı da, ben mi salaktım?
  27. Cafelerde beni çıldırtacak kadar absürd sözleri ve benim masalardan kalkıp gidişim
  28. Sevgililer günü hediyesi yüzünden beni kovarcasına rezil etmesi
  29. Urlaya rakı içmeye gidelim deyip ardından cafeye gitme fikrim için beni azarlaması
  30. Sevişirken ellerimi üzerine sürdüm diye kalkıp gitmesi
  31. En son balkanlar gezisi olayı
  32. Evin önünde hayvan diye bağırması

"Hayvan"

28 Şubat'taki kararımın kesinleştirmek için telefonumdan aramalarını ve SMS'lerini engelledim. Biliyordum çünkü rahat durmaz vicdanım, yine yumuşar, yine acır, yine sever...Nitekim kararımı uygulamak 5 gün sürdü.. Aramalarını gördüm ama büyük kararlılıkla dönmedim. Zannettim ki bu ona güzel bir ders olur artık anlar ve düzelir... Sebep de boktan birşeydi aslında, Balkanlar turuna gitmek ya da gitmemek üzerine..Gitmezdim de ama asıl olan bu değil tabii, ifadesi, sertliği, sürekli benim isteklerimi geri plana itmesi, daha da önemlisi beni susturması...

Neyse 5 martta engellemeleri kaldırdım ve tahmin ettiğim gibi akşam aradı... Tam bir ümitle teli açtım ki, bana boyunluğunu istediğini söyleyen bir soğuk cümle kurdu. Aramaya başladım koca evin içinde, hakikaten neredeydi bu? Ama tuhaftır, nerde olduğunu bir türlü bulamazken onun aşağıda olduğunu farkettim. Balkondan baktım, gönlüm dayanmadı soğukta el gibi konuşmasına.. Çağırmalarıma olumsuz yanıt verince pijamalarla aşağıya indim ve gel yukarda konuşalım hem de bu arada ben boyunluğu ararım dedim. Cevap "Gelmeyeceğim, Allah senin cezanı versin, müstehakını versin" deyip garip beddualar olunca koşa koşa yukarı çıktım. Bu adamdan birşey olmaz dedim bir daha !

Ardından tel ile aradı, bunları akıl edemeyecek kadar saygısızlığımdan tut, hediyelerin üzerine yatıyor olmam, kişisel hediye almamış olmam, mutfak tepsisini çöpe atacak olması hakkında konuşurken artık yeter deyip sözümü kesmelerine aldırış etmeden konuşmaya başladım ve bir anda sokak "HAYVAN" sesiyle inledi ! Tel yüzüme kapandığı için bunu sokaktaki yankıdan duyabildim ve şok geçirdim. Bana "hayvan" dedi... İçimdeki şaşkınlık, korku ve utançla birleşti. Ben ki ses yükselmelerine tahammül edemeyen birisi olarak nasıl oldu da bu şekilde bir muameleye maruz kaldım? Ardından çekip gitti sanırım, bakmadım. Sonra mesajlar attı, boyunluğu da istemiyormuş... Mailler atmış da nasıl görmemişim. Aksi gibi de telim bozuktu, gerçekten görmemiştim... Ama inanmak güç tabii, nasılsa yalancıyımdır ya ! Ardından tel ile aramalar, bağırmalar hala saydırmalar... Neden arıyorsun, bitti, ayrıldık artık deyince de ses yok... Hani ben şimdi hayvansam, her seferinde özür dileyen, öfke kontrolünü beceremiyorum, sorun bende, kendimi düzelteceğim diyen o adam nerde? Hangisi gerçek??

Böyle işte.. İkinci sevgilimden bu şekilde ayrıldım. Hakaretler eşliğinde... Medeni ve yetişkin insanlar olarak insanca konuşmayı beceremeden! Üstelik eve gel, konuşalım çağrılarıma karşın "sen ne biçim insansın ki, beni şimdi de eve davet ediyorsun?" karalamalarına maruz kalarak....
Bu seferkinin "son" olduğuna inanmıştım. Allah tarafından mucizelerle gönderildiğine... İsyan etmiyorum ama... Allah'ım bunda da beni daha beterlerinden saklamıştır. Teşekkürler !



28 Şubat 2014 Cuma

Senden Sonra da Yaşarım, Hiç Düşünme Hayatımla Elbet Birgün Uzlaşırım...

Bütün bu olaylardan sonra garipliğin farkına varıp bir bilene danıştım.

Yürümeyecek...
Kıskançlıklar...
Sabah kahvaltı etmemden tut, operada alkışlamam gerektiğini öğütleyen hallere kadar herşeyimi düzenleyen tavırlar... Beni hiçe sayan ego...Sevgililer günü hediyem için sinirler, çekip gitmeler...
Uzatmayalım psikolog ona obsesif kompülsüf ve aynı zamanda asperger sendromu teşhisi koydu!!
"Enkaz" dedi...
"Karar senin..." diye ekledi...

Evet gelip özür dilemeleri gönlümü almaları hoş ama var mı bir gelecek dersen; "yok" diyorum...
Adım gibi biliyorum...

Bugün kesin kes bitti!!
Saça tabii, bitişi bu mudur denecek kadar saçma...
Birikim de, gelecek görememe de, ne dersen de...
Balkanlar Turuna gitmekten nerelere gelen olay...

Bugün kesin kes bitti!!
Saçma tabii, bitişi bu mudur denecek kadar saçma...
Birikim de, gelecek görememe de, ne dersen de...
Balkanlar Turuna gitmekten nerelere gelen olay.

EGO...
Bugün Şubatın son günü.. Ben Mar'ta yalnız giriyorum...

Fondaki şarkı : Yıldız Tilbe'den ...

Bu gönül az mı kahrını çekti...
Bensiz aşkın neye yarar ki?
Kaç kere kırdın, yerlere attın, yaralı kalbim dinlemez ki..

Kafam bir milyon, uzo içiyorum, acı'dan daha acı değil ki, rakıya acı diyen, onu içecek kadar acı çekmemiş demektir...

14 Kubat - Bir Dejavu -

14 Şubat Sevgililer Günü benim için bir "tabu" artık. 
Bir uğursuz gün ! 
Bir yok sayılma vesilesi...
Yıllar yıllar önce bir 14 Şubat gününü gözyaşları içerisinde kutladığım anları hatırladıkça arkama bakmadan kaçmak istiyorum.
Neyse bu konuya girip beynimi zorlamak istemiyorum zira yenisi bundan daha beter bir kara gün !
Zaten bu günü bir tüketim vesilesi olarak gördüğüm için kutlama yanlısı değilimdir ancak gelin görün ki, 13 senedir sevgilim olmadığı için heves ettim, "ilk ve son kez kutlayıp bu günü kapatalım" dedim. Hediye almayalım dedik beraberce, ardından ben sana alacağım dediği ve yeniyılda büyük bir hediye aldığı için ayıp etmemek adına şiir kitaplarından ve caz cd'lerinden oluşan bir kutu yaptım. Bu düşünce için günlerce efor sarfettim, fikir aldım ama en sonunda özgün bir şey yarattım. Kitap okuyan bir sevgilim olmasından gurur duyarak zevkle hazırladım bu hediyeleri...Zaten sağır sultana bile hediye aldıracak kadar reklamlar, afişler, panolar, sorular etrafı sarmışken insan ister istemez bir geçse de kurtulsak durumu yaşıyor... Tam da bu durumun ortasından Konak'ta ilk ve son söğüş deneyimini yaşamış ve arada evlilik imasını almış bir kişi olarak mutlu mesut Konak Pier kitapçısında gezinirken birden bir soru, ardından patlayan damarlar, çekip gitmeler, kızmalar, yok saymalar.. Bir insan ancak küfür yerse bence bu kadar sert tepki verirdi.. Şaşkınlıktan donakaldım! Sanki dünyada küçüldüm küçüldüm yine bir Gregor Samsa'ya dönüştüm ve yerlerde sürünen bir böcek gibi kitapçıyı peşinden terkettim, derin bir nefes eşliğinde...Baktım kapıda beni bekliyor.. İnan, insanların arasından sorun çıkmasın diye yanına gittim tabii bu gidişin ardında bir şaşkınlçıktan aval aval bakınma durumunun payı büyük !  Neyse bana "hemen kalkıp gider misin, sana şimdi hediye bakmak zorundayım" diye bağırmalar beni içinde bulunduğum şoka daha fazla derinlere itti.Hediye istemiyorum zaten yeni yılda fazlasıyla almıştın dedikçe garip tepkiler yumağı beni buldu. Ardından bir normalleşme çabası.. Benim devreler gitgide yanıyordu. Gerçekten anlam veremiyordum, ne bir hediye istemiştim ne de kutlama, sadece içimden geldiği için hediye almak istemiştim !
Ardından gelen sabahta bana gönderilen sevgililer günü saçmalığına dair mesjlardan sonra kafam iyice attı. Bir de kız arkadaşların "eee sevgilin var, ne yapacaksınız" gibi sorularının ardından ben de asfalyalar attı ve ani bir izin kopararak kendimi annemin yanına zor attım. Tabiri caizse arkama bakmadan kaçtım. Telefonları engelledim, kapattım, gitme dağılırım çağrılarına aldırış etmedim. Ve sonuç : 14 Şubat yıllar sonra, ilkinden daha da beter bir biçimde geçirildi. İlkinde Selçuktan kaçarken, ikincisinde Selçuk'a kendimi dar attım. Bu ne garip bir çelişki... Bu ne garip bir zaman oyunu, bu ne garip bir kader dönüşü... Yanıtı bende değil ama, yukarıda... Bana yazdığı yazının sebebinde...

Sen beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldım 
Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım
Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah !!!
Ve bir insan gözü yüzünden 100 gün ardarda uyumamak
Kimse ölmesin diye kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi 24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın

Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldım
Y. Erdoğan 



8 Şubat 2014 Cumartesi

Göz Göre Göre... Bitişe...

Kasımda yaşanan boşluğun adı 19 Aralık'ta konuldu...
Artık bi sevgilim var..
İnişlerle çıkışlarla, kavgalarla sevişmelerle, güvenlerle anlam verememelerle dolu bir iki ay geride kalıyor...

Garip birisi benim sevgilim...
Tanışmak için erken dediği ailemle pat diye yeniyıl kutlaması yapan ancak babasıyla tanıştırmaktan kaçınan...
Arkadaşlarıyla tanıştırmaktan kaçınan ama eve bir "baba" gibi kucaklar dolusu alışveriş yapan...
Sokaklarda elele tutuşmayı akıl edemeyen ama öpüşmeyi isteyen...
Ayakta konuşmayalım, oturalım diyen ama on dakika sonra kalkıp giden...
Üşümeyeyim diye bornozumu ısıtan ama giyinirken görmemem için beni odadan kovan...
Evine beni çok sonraları alan ve babası geldiği endişesiyle fahişeler gibi evden atan...

Bilmiyorum... Gerçekten ne yaşadığımı bilmiyorum... Bi yanım ateşler gibi sıcak, bir yanım buz ona karşı... Bi yanım inanılmaz mutlu, bir yanım sorularla boğuşuyor... Bi yanım inanmak istiyor, bi yanım "sakın ha" diyor...
İlerde bu satırları okuduğumda kuşkularıma gülecek miyim yoksa "ne kadar haklıymışım mı?" diyeceğim bilmiyorum ama sanırım içimdeki sorular boşuna değil... Yine de yapabilecek bir şeyim yok, yaşayıp göreceğim... Mevlam ve mevlanam beni yalnız bırakmasın, hayırlardan ayırmasın....Vardır bunlarda da bir hayır...