11/6/13
Saygıdeğer vekilim ama öncesinde
sevgili Balbayım;
Uzun bir süredir yazamıyorum zira
direniyorum, direniyoruz:) Malum olaylar nedeniyle ortalık ve gençlik epeyce karıştı. Açıkçası ilk başta
bir hevesle ve tepkiyle başlayan olaylar, giderek “işin sonu ne olacak?” diye
herkesi düşündürmeye başladı. Her emek sarfeden kişi/grup gibi biz de bu
emeklerimizin karşılığını almak istiyoruz ancak kiminle konuşsam ülkenin siyasi
seçenekleriyle ilgili çok kararsız, daha doğrusu inançsız. Kılıçdaroğlu’nun
CHP’nin başına geldiği zamanda taşıdığımız umut giderek küçüldü. Deniz
Baykal’ın çok daha etkili muhalefet yaptığını düşünüyorum. Ana muhalefet
partisinin en önemli kalesinin vekili olarak size şunu ifade edebilirim ki, bu
gençler yani şimdiki nesil artık sağ-sol gibi ayrımlara inanmıyor. Ya da
bunlara kendini inandıracak bir parti göremiyor. Bizim için samimiyet çok
önemli. İnanmadığımız hiçbir şeyi desteklemek istemiyoruz. Bu nedenle mevcut
iktidardan memnun olmasak bile etkili bir alternatif olmadığı için AKP’nin bu
seçimlerde gidebileceğine inanmıyorum,yine seçilebilir. Çünkü bölünen her oy,
muhalefetin aleyhine. Siz bunları benden daha iyi gözlemleyebilecek ve takdir
edebilecek bilgi ve tecrübeye sahipsiniz ancak yine de eğer bir fırsatını
bulursanız sayın genel başkanınıza bunları iletmenizi istiyorum. Herkesi içine
almak için yola çıkan CHP, giderek kendi ana tabanını karşısına almakla karşı
karşıya. En önemli birkaç sorun; sizin serbest bırakılmanız için yemin etmeme
duruşunu sergileyip ardından geri adım atmaları; PKK tarafınan kaçırılan
milletvekili Hüseyin Aygün olayı, CHP’nin gündem yaratmaktan öte başbakanın
yarattığı gündeme cevap verme durumunda olması, ortaya bir proje üretmekten
uzak – sadece lafla muhalefet yapılıyor olması, “iki ayyaş” gibi ucu
Atatürk’ümüze giden olaylarda çok pasif kalınması… (İnanın halk bu ayyaşlık
gafından dolayı çok üzgün. Hatta şöyle bir fıkra dolaşıyor ki gençler arasında
tüyler ürpertir: Bu Taksim direnişinin ülkeye yayılmasının ardından Atatürk
Anıtkabir’den kalkıyor ve “aferin gençler, öğrettim gibi…”deyip ve uzun
zamandır ilk kez kemikleri sızlamadan geri uyuyor. Ya da açılan pankartlardan
bir diğeri her şeyi özetliyor: Türk Gençliği şu anda meşgul; birinci vazifesini
yerine getiriyor!) Kılıçdaroğlu’na geri dönersek; çok kibar ve iyiniyetli bir
insan. Ancak bu özellikler lider olmaya yetmiyor. Muharrem İncenin uslübu bile
halkın çok daha fazla anlayacağı dilden. Kısa ve net konuşuyor, can alıcı
saptamalar yapıyor. Kılıçdaroğlu ise bürokrasiden gelme bir alışkanlıkla çok
uzun ve tekdüze konuşuyor. Bunu bizim halkımız zor anlar, sıkılır. Bize kısa ve
öz anlatımlar – vurucu tespitler gerekir. Bir diğer konu ise; gençler şu
ayrcımlığa anlam veremiyor: Güneydoğuda bazı olaylar çıktığında halka son
derece anlayışlı davranılırken (ki davranılması da lazım, barışçıl olmalı her
şey) burada en ufak bir mitingde, en ufak bir eylemde Tomalar devrede. Bu sivil
halkın neden bu kadar zulme maruz kaldığını kimse açıklayamıyor. Bizim
silahımız yok, sadece normal insanlar gibi oturarak tepki veriyoruz. Bir örnek:
Taksim olaylarında genç bir çocuk Tomadan sıkılan suyla sırılsıklam oldu.
Pantolonun arkasından kimliğini çıkardı, havaya kaldırdı ve burada TC yazıyor,
başka ülkenin vatandaşı değilim ben, kürt de değilim, neden su sıkıyorsun bana
kendi ülkemde ne yaptım ben diye bağırdı. Toma daha fazla su sıkarak onu yere
düşürdü. Şimdi Türkler kendini neredeyse 2. Sınıf vatandaş hissedecek duruma
geliyorlar. Barış; herkes için olmalı, bir kesime ait barış ülkeyi bölünmeye
götürür. Son olarak da yerel seçimlerde İstanbul’un durumu konusuna
değineceğim. İstanbul’u alan Türkiye’ye aday olur gibi bir yaklaşım var. Bunun
için de en güzel örnek Sarıgül. Eğer Sarıgül bu seçimlerde öyle ya da böyle
aday gösterilmezse CHP iktidar olmamak için canla başla çalışıyor diyeceğiz
artık. Halkın bu tespitlerini size iletmek boynumun borcu, umarım daha iyiyi
yakalamak için faydalı olur.
Ütopik gibi görünen bir çözüm
yolu daha var ki, gençlerin bir alternatif yaratması. Can Dündar’ın İtalya’da
netten örgütlenen ve tamamen şeffaf olarak halka hizmet etmeyi öngören bir
parti modelinden bahsettiği yazıyı okumuşsunuzdur belki. Bu model, ülkemizde
başarılabilir mi, onu bilmiyorum işte..
Mektubuma tüm bu direnişlerin ve
10 ay sonra yapılacak seçimlerin ülkemiz ve siz aydınlarımız için hayırlara
vesile olmasını dileyerek son veriyorum. Tamamen masumane başlayan bu direniş
umarım bazı provokatörler tarafından baltalanmaz. Zaman zaman inanın eylemlerde
tansiyon çok yükseliyor. Burada direnişin ilk günü Bank Asya’nın Çankaya’daki
şubesi kırıldı, talan edildi. AKP Karşıyaka Teşkilatı ateşe verildi. Bunun gibi
birtakım olaylar daha olabilirdi belki ama gördüğüm her orta yaşlı insan
“gençler sakin, provokasyona gelmeyin” diyerek halkı defalarca sakinleştirmeye
çalıştılar. Gençlik biraz da deli çağında aslında, içinden çağlayanlar taşıyor.
Bu anlamda büyüklerin sağduyusuna çok ihtiyaç var. Umarım Türk Halkı dünyanın
bahsettiği gibi, Kurtuluş Savaşında olduğu gibi ne kadar dirençli ve inatçı bir
millet olduğunu bir kez daha kanıtlar.
Kocaman özlemlerimle…
Not : Tarihe tanıklık ettiğimiz
bugünlerde sizin yorumlarınıza o kadar ihtiyacım var ki, cumhuriyete bakıp
bakıp iç çekiyorum.
Not 2 : Cumartesi gecesi Gündoğdu’da
sabahladık. Kambersiz düğün olmaz deyip çadırımızı aldık, gittik. Etrafta bir
gençlik şöleni vardı. Yiyecek masamızdan bedava yiyecek aldık. Kapitalizm bizi
o kadar çok paraya alıştırmış ki, sırada yiyecek istemek için sesimiz bile
çıkmıyordu. Oradaki arkadaşlar, “arkadaşlar sesiniz çıksın hepimiz özgürce ne
istiyorsak söyleyebilirsiniz” dedi. Ondan sonra “bir tane gevrek istiyoruz”
diyebildim. Sabaha kadar oturduk, çöp topladık, inanılmaz bir yardımlaşma
vardı. (Not’lar aklımda kalan kadarıyla sonradan yazdıklarımdır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder