Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

17 Ocak 2013 Perşembe

Kader Aynı Son'du


                                                                                                                                                                                                                         
                                                                                                                                               17/01/2013
2013 hızlı başladı tıpkı geçen seneki gibi…

Bir hafta önce bugün yani 10/01/2013’te akşam aniden çalan telefonun ilk sesinde anlamıştım bir tuhaflık olduğunu… Gelen telefonu “tamam” diyerek kapattım ama bu aslında “öfff” demekti. 35 yaşında ihracat firması olan bir adam “sadece bana doğruyu söylesin” diyerek evlenme isteğini bile getirmiş ve akla ilk gelen ben olmuştum. İlk bakışta çok masumane görünen bu isteğin altında hangi alınmış ahlar ve hırsla atılacak adımlar yatıyordu bilmiyorum ama tahmin edebiliyordum. Telefonu, lafları ağzımda geveleyerek –mecburen evet diyerek ama altında “yeni acılar yaşamaktan bıktım siz hala yorulmadınız mı?” diyerek- kapattım. Sonra da dedim ki, “ihracat firması sahibiymiş, yuh artık, olsa olsa çalışanıdır, insanlar ne kadar atıyorlar yaaaa…”

Modern görücü usulünün tanışma ortamı olan faceden arkadaş olarak eklendim. Tip, bugüne kadar alışkın olduklarımdan daha da çirkindi. Zaten ben hiç yakışıklıya rastlamamıştım ki, şaşırtıcı değildi sadece alışkın olmadığım bir yüzdü. Ardından nette ufak bir araştırma yaptım ve 10.000.000 usd ciro civarında bir firmanın sahibi olduğunu ve büyük başarılarının gazetelerde yer aldığını gördüm. Hayret, ilk defa bana verilen bilgiler abartısız doğruydu. İyi de bu işte bir terslik olmalıydı, mutlaka bir eksiklik olmasına kendisini alıştırmış kalbim dehşete düşmüştü. Bu dehşete yavaş yavaş adapte olmak durumundayken beklenen adım gelmediği için –kafama ağrılar girecek kadar beynimi zorladıktan vee ağrı kesicilere muhtaç olduktan sonra – ben ilk mesajı yazdım. Sonra bir daha.. Ve işlerin yoğunluğundan dolayı bir cevap gelmedi.

Aslında cevap gelmemesi çok önemli değildi, sadece tecrübeler geçmişi işaret ettiği için kabuk tutan yaralar sızlıyordu… Sızı her defasında deride değil beyinde atıyordu, katlanıyordu… Oğuzun bıraktığı yarada, her seferinde işlerini bahane edip beni bir başka güne ümitlendirmeye devam yarasının sızladığı gibi… Bir “tık” sonrasında ise;  işten arta kalan zamanlarda zaten bunca seneyi ayrı geçirdiklerimizin acısını çıkartmak için olacak ortak anlarımızın iş nedeniyle ertelendiğini ve giderek yalnızlaştığımı düşündüm. Zaten oluşmamış olan hevesim gitgide kaçtı…


Bunun neden bu kadar büyütülecek bir durum olmasına gelince, şöyle: Aslında yürümeyi bilen bir insan için adım atmak bilinçli yapılan bir şey değildir, otomatik yapar insan bunu. Ama insan arda arda çok düşmüşse ve üstü başı fena halde yara bere içindeyse artık düşmemek için ne kadar dikkatli yürürse yürüsün, kendini yine çukurda bulur ya ben de kendimi bu kadar kişi enkazından sonra elimdekinin kıymetini bilmek için ne kadar özen gösterirsem göstereyim hep aynı sonda buluyordum. Artık kendim olmaktan çıkıp hep bir önceki seferdeki yanlışlıklarımı denemeyeyim derken tuttuğum her yol yeni bir “kayba” sebebiyet veriyordu. “Hayat”lar ellerimde son buluyordu!!! Bir ilişkiyi bile beceremeyen bana armağan: Göksel…

“Senin gökyüzünde benim yerim yoktu, kuru dallarında kanatlarım kırıldı koptu…
Senin toprağında benim yerim yoktu, kader aynı sondu, yazdığı son hikaye buydu…
Yanlış yerde uçuyor bu kuş..
O yüzden yalnız uçuyor bu kuş…”

Hiç yorum yok: