Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Silivri'ye Mektuplar -5-



                  31/7/12
Canımın kanayan yarası, benim sevgili Mustafa Ağabeyim;
Bugün bana yazdığın mektubu aldım. Olay şöyle gelişti : Karşı masamda sekreterimiz oturuyor. Postalar ve kargolar ona gelir, o şirket içi dağıtımı yapar. Hep işle ilgili evraklar geldiği için ve açıkçası sizden mektup gelmeyeceği fikrine kendimi alıştırmışken, karşıdan işaret etti. “Gülen gelir misin?, çok önemli” diye… Ben de dedim ki: “Abla telefondayım, 5 dakika sonra geleyim.” Dedi ki: “ama çok önemli.” Dedim ki: “abla ne olabilir ki bu kadar önemli, geleceğim diyorum işteee” hatta bunu biraz sinirlenerek söyledim. O yine gülümseyerek ve ısrarla “ben senin yerinde olsam hemen gelirdim, inan bundan daha önemli hiçbir şey yok şu an” dedi. Ben de hiç abartısız söylüyorum, asık bir suratla (çünkü birkaç gündür moralman çok hassasım ve kendimi çok kötü hissediyordum) “öööfff, abla ya, hat düştü bahanesi ile telefonu kapatıverdim karşıdakinin yüzüne,  geldim işte söyle, ne var?” dedim. O an bana sizin mektubunuzu gösterdi. Veeee şok şok şok…. :) Nasıl bir mutluluktur anlatamam! Gözlerime inanamadım. Beynimden diğer hücrelerime nasıl bir mutluluk hormunu salgılandı onu bile hissedebildim. İnsanın mutluluktan ağlaması nedir, uzun sürelerden sonra bir kez daha tecrübe ettim. Şöyle söyleyeyim Mustafa Ağabeyciğim, ben 2008 yılında babamı kaybettim. Sapasağlam babacığımın hastalığının tespiti ile ölümü arasında 6 ay var, beyin tümörü… O günden sonra hayatımda mutlu olduğum an sayısı bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar az. İnan bana mektubunla, babamla yaşadığım mutluluklar kadar büyük bir mutluluk yaşattın. Ellerim titrediği için mektubunu birkaç saniye açamadım. Bir yandan gözlerimi silerken bir yandan da mektup açacağını titretmeden zarfı açmaya çalışmak nasıl zor zanaat bilemezsin :) Bu arada bunları çığlık atmadan yapıyorum, zira diğer personelin ilgisini çekmesin diye… Neyse, sen yazmışsın ya bana, “mektubunu 2 kez okudum” diye, ben senin mektubunu kaç kez okudum bilmiyorum. Canım sıkıldıkça açıp okuyorum, inan ilk seferki gibi aynı mutluluğu veriyor bana. Utanmasam, çerçeve yaptırıp duvara asacağım. Bilmeni isterim ki, bu mektup benim en değerli hazinem ve günlüklerim arasında ilelebet saklanmak üzere yerini aldı. Hatta yıpranmasın diye, mektubun bir fotokopisini aldım, onu okuyorum, aslına bir şey olmasın, yanlışlıkla üstüne bir şey falan dökülür, o benim evrak-ı metrukem:) Sen bana o değerli zamanını ayırmışsın, Silivri enflasyonuna rağmen bir pul paranı ayırmışsın, mektup yazmışsın ya, inan katrilyon dolarlardan daha değerli benim için…
İmamcan Beyi senin kaleminden dinlemek güzeldi. Kendisinden birkez daha özür diliyorum. Ama utanmıyorum, zira bizi bu hale -isimlerden bile şüphe edecek kadar güvensizleştirecek hale- düşürenler utansınlar. Bu arada polyanna gibi mutlu olacak bir şey buldum kendime. Mektuplarım size ulaşıyor ya, bu ülkede hala demokrasi var diyorum. Mektuplarımın ulaşmadığını düşünüyordum, inan çok mutsuz, çok çaresiz oluyordum o zamanlar.
3. Yargı Paketi kapsamında geçtiğimiz cuma tahliye talepleriniz yine reddedildi. Odatv’den okuduğumuza göre, salon bayağı fazla karışmış. Siz sandalyenin üzerine çıkıp bağırmışsınız “katiller dışarda, vekiller içerde” diye. O sırada hakim sizi atmak istemiş, jandarmalar falan… Ama salondakilerin Gençlik Marşı’nı okumasıyla salondan atılmamışsınız, “dokunma vekilime” diye protesto etmişler izleyiciler. Orada söyledikleriniz çok doğru, herşeyinizi alabilirler ama moralinizi asla alamazlar. Arkanızda size güvenen, -size en az kendisine güvendiği kadar- güvenen insanlar yığını var. Bunlar eninde sonunda sizi serbest bırakacaklar. O zamana değin dışarda vakit bulamadığınız kadar kitap okuma süresi verdiler size, sadece bu. Bu şekilde düşünüyorum. Bu arada yıllık izin tarihim olan 22-24 ağustosta İstanbul’a sizin yanınıza gelmek istiyorum. Bilmiyorum o tarihte duruşma var mı, yoksa görüşme günü müdür, görüşmek için yakınınız mı olmak gerekiyor? Ama araştırıyorum.
“İtaat eken isyan biçer” diye yazmışsınız ya kitabınızda… Şöyle örneklendireceğim doğruluğunu : Çalıştığım şirkette, önceden internet kullanımı serbestti. Sonra günde 30 dakika ile sınırlandı ve üstüne üstlük bazı sitelere hiç giriş iznimiz yok. Mesela, uçak bileti alacağız, ya da bayramda tura çıkacağız, bu tür sitelere kotanızdan bile giremiyorsunuz. Geçen gün müdürüme dedim ki: “AKP hükümeti gibi oldunuz, her yer kamera ile izleniyor, maillerimiz okunuyor, interneti de denetime aldınız, bu kadar baskıcı bir yönetim politikası olmaz!” Bunu nasıl söylediğime ben de şaşırdım açıkçacı, bazen nasıl çıkıyor bilemiyorum ağzımdan kelimeler. Müdürüm bana şakayla karışık “istifanı yaz” diye karşılık verdi. Ama tabii değişen bir şey olmadı yasaklar ve kotalar konusunda. Bu şartlar altında 30 dakika kota ile bir gazetenin bir yazarını ancak okuyabiliriz. Çünkü iş ortamı telefon çalıyor, mail geliyor, kesintiye uğruyor okuduklarımız. Eee, koca gün bu şekilde geçer mi? Geçmez ! Ben de Türk zekamı kullanıp şöyle bir çözüm buldum. Kes – kopyala ile sevdiğim yazarların hepsini bir word dosyasına kaydediyorum ve word dosyasından gün içerisinde hepsini sindire sindire okuyorum. O kadar hızlı bir sürede kopyalıyorum ki bunları… İnanmazsınız daha 25 dakika kotam kalıyor netteJ Ve aslında kotasız zamanda nasılsa gün içerisinde okurum diyerek tembellik ettiklerimi, şimdi ödev gibi algılayıp okumadan eve gitmiyorum. Hürriyetten Yılmaz Özdil ile başlıyorum güne. Ardından Ahmet Hakan ve Ayşe Arman. Bazen İsmet Berkan ve Yonca Tokbaş ve Cengiz Semerci. Ertuğrul Özkök’ü okuyacak kadar vaktim yok, hele ki Suriye röportajını iptal ettikten sonra… Ardından Vatan Gazetesine geçiyorum Mustafa Mutlu ve Can Ataklı… Varsa Selahattin Duman ve İclal Aydın.. Eskiden Reha Muhtarı okuyordum ama Odatv onun bir cemaate mensup olduğunu yazdığı için bıraktım. Sabah Gazetesinden Ayşe Özyılmazelle kendimi biraz dinlendirip –deyim yerindeyse sabah mahmurluğumu atıp- 1.turumu noktalıyorum. Ardından 2. tura başlıyorum. Bu tur beyin fırtınası gibi geçiyorJ Milliyetten Can Dündar ve Melih Aşık, Cumhuriyetten ise siz (her zaman yazmasanız da) ve Cüneyt Arcayürek, Bekir Coşkun, Deniz Kavukçuoğlu, Emre Kongar, Mine Kırıkkanat, Mümtaz Soysal… Ve Odatv ile kapanışı yapıyorum. Her zaman cumhuriyetin yeri farklıdır bende. Oradaki görüşler doğrultusunda günü noktalıyorum. Bu arada cumhuriyet eskiden web sayfasını belirli kullanıcılara açardı, yakın bir tarihte fark ettim ki bunu herkese açık hale getirmiş. Ben tesadüf eseri farkettim ama bunun kesinlikle reklamının yapılması lazım ve finanmanını sağlayanlara da bizi sizlerde hergün buluşturma imkanı verdiği için sonsuz teşekkürler. Son olarak Radikal – Habertürk gibi siteleri okuyamıyorum çünkü bunların sistemi kes – kopyalamaya izin vermiyor kotam bitiveriyorL Sanki buna izin verseler ne olacak, bizim gibi kotalılara kıyak geçmiş olacaklar… Hürriyette de kes-kopyalamaya izin vermiyor sistem ama onu da uzun uğraşlar sonucu farkettik, yazdır deyince bu izni alıyorsunuz, yazıcı seçmeden kesip kopyalıyıveriyorum hemenJ
Bu kesip-kopyalama işine “çamaşır toplama” adı verdik. Çamaşır topluyorum diyorsa iş arkadaşımı meşgul etmiyorum ki kotası gitmesin. Çamaşırı topladıktan sonra okuma faslına da “ütüleme” adını verdik. Beynimizin kırışıklıklarını açıyoruzJ Bu tabirleri -size mektubun başında bahsettiğim- sekreterimiz buldu. Kendisiyle paslaşıyoruz böyle konularda. İşte böyle böyle, gündemi takip etmeye çalışıyorum.
Bu sefer başınızı çokça ağrıttım. Mutluluğum dilime, kelimelerime vurdu. Balbay.com sitesini hevesle incelemiştim ama görüyorum ki şimdi arama motorlarından bile silinmiş. Site çökertildi mi, ne oldu, ortalıkta haber de yok bununla ilgili.. Tuncay Özkanın sitesi hala faaliyette, oradan da okuyoruz gelişmeleri.
Son olarak mektubunuzda aileme ve sevgilime selamlarınızı yazmışsınız. Aileme ilettim, inanılmaz sevindiler ama sevgilim yok ne yazık ki. Çok özel olacak ama paylaşmakta sakınca görmüyorum; en son hayatıma giren kişi, “ağabeylerimin -akıllı kadınla evlenilmez- sözünün ne demek olduğunu seninle anladım” diye bir itirafta bulundu. Buna üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. (bu arada 30 yaşındayım) Yaptığım tek şey “biraz” kitap okumak aslında. Onlar okumadığı için her konuda bir fikir sahibi olmaya çalışmak bir erkeğe batıyor sanıyorum. Diğer taraftan ülkemizdeki kadının, erkek gözündeki duruşunu da buradan çok net gözlemleyebiliyoruz, üstelik burasının “gavur İzmir” olmasına rağmen! Ne demişti Nazım; “sofranızdaki yeri öküzünüzden sonra gelen kadınlarımız.” Değişen bir şey hala ne yazık ki yok! Kadın-erkek ilişkilerinin bile ülkenin içinde bulunduğu durumla alakalı olması ne tuhaf, halbuki kalbe söz geçmez benim bildiğim… Umarım hayatımda fikirlerimi anlayabilecek kadar -denk- birisi olur,  ben de bu konuda umudumu kaybetmiyorum:)
Her mektupta olduğu gibi bunu da bir şiirle bitirmek istiyorum :

Buluşmak Üzere - Can Yücel...
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni, bizi…

Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni, bizi…

Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım ! Yanında “biz” varız !
Mustafa Ağabeyciğim, kendi yalnız hissetme lütfen, bir de başını çevireceksin ki biz – seni sevenler, tüm okurların – yanınızdayız.  
En içten sevgilerimle ve yakında özgür kalacağınıza dair tüm inancımla;
Kardeşin

Hiç yorum yok: