Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Bir Daha Aynı Hevesler Yürünmeyen Yollar


2005, 2006... 

Nasıl geçti bilemem, ilk görüşte aşk, kandırılma, kanmaya zaten yatkın olma...
Her şeyi "bana" sanma, 
İlk aldanma,  ilk cesaret, ilk boşluk, ilk yakınlaşma, ilk yok sayma
İlk sigara, ilk rakı -sek-
İlk masa, ilk misafir, ilk şarkı...
İlk göz göregöre yalanlar...
İlk kendini yok sayıp ona inanmak için bahane bulma...
İlk geç kalışlar, ilk koşmalar, sonunda onun beklediği yollarda uçarcasına...
Bana hediye edilen bir çift kanat...
Çırpmaktan yorulan kanatlarım,
Yalanlarınla ürettiğin rüzgarların....
Gecenin bir yarısı telefonların
Taksiye binip gitmelerim...
İlk bende kalışların
İlk "birşey olsun lütfen" diye bekleyişlerim
İlk sabaha karşı ben uyurken gidişlerin
İlk seni, bulamayışlarım...
Bu şarkıyı söylerken bir daha aynı olmayacağını bilişim...

Bu şehirde buldum buğday ben buğday ellerini
Bu şehirde sevdim badem dillerini
Senle unuttum bütün ezberlerimi
Pişman değilim ama göçtüm kederden
Düşman değilim ama çöktüm erkenden

Bir daha yolları aynı hevesle yürür müyüm?
Kim bilir ne bekliyor kalır mıyım ölür müyüm?
Ne malum dünya gözüyle görür müyüm?

Tuhaf buluyorlar bu kaçak halimi
Seninle doldurdum yasak ihlalimi
Seninle kapattım aşk defterlerimi
Pişman değilim ama göçtüm kederden
Düşman değilim ama çöktüm erkenden

Bir daha yolları aynı hevesle yürür müyüm?
Kim bilir ne bekliyor kalır mıyım ölür müyüm?
Ne malum dünya gözüyle görür müyüm?

Arabanının içerisinde uzansam seni tutacak kadar yakınken, heykel kesilip birşey yapamayışım...
Güneş gözlüğün altından sabahın köründe "Lütfen görmeyeyim seni bir yerlerde" diye ağlamam... Senin sanki bana söylermişcesine radyonun sesini açman...

Olmadı sevgilim, ne aynı yolları bir daha aynı hevesle yürüdüm, ne taksilerde sana gelmek için süründüm, ne de yalanlara inanmak için bu kadar sömürüldüm...Hayat bir vurdu ki, ben kim olduğumu unuttum...


Tükenen Hevesler

Konu Meryem Uzerli... 

Malum, 4 ay kadar önce tükenmişlik sendromu ile ülkeyi terk edip vatanına dönmüş ve ardında bir dizi sansasyon bırakmıştı. İlk gidişinde bile kadına inanılmaz hayran oldum, asla ama asla haksız, eşşek yükü ile para alıyor, çalışacak tabii demedim, diyemedim. Garip bir şekilde bağ kurdum onunla, yaptıkları hep samimi geldi...

Tam konu bitti, kapandı derken Ayşe Arman'ın olay yaratacak röportajı yayımlandı ve gündeme ve bana bomba gibi düştü. Okurken gözlerimin dolduğu, içimin sıkıldığı ama "helal olsun meryem sana" dediğim, "avrupa avrupa" dediğim, "kendine güven" dediğim bir yazıydı. Neden bu kadar üzüldüm hiç tanımadığım birinin acısına? Neden bu kadar ben sandım yaşanılanı? Neden bu kadar destekledim gidişini? Neden bu kadar bravo dedim verdiği karara? Cevabı bilemem... Belki bağdan dolayı, belki geçmişteki paralellikten dolayı, herkesin bir "ıssız adam" vakasından dolayı... Ah biz kadınlar, hala bir yerleri saf kalanlar... Ah bu erkekler, hala av peşindeki hayvanlar....

Hep böyle değil mi? Hep bir popülarite, hep bir göz önündelik, hep bir iki yüzlülük, hep bir küçümseme, hep bir aşağılama....Aslında fiziki olarak beğenmeme ama çanta gibi yanında taşıma... Hep bir yetememe, hep bir yetişme...

Her kadının hayatında böylesi bir p.çin anısı var sanırım. Bir yerlerde duyduğum bir söz gibi, hayatı bir adam tarafından s.memiş kadın gerçek kadın değildir. Ya da bu tarz bir şeyler işte.... Benim hayatım ne Meryemin hayatı kadar ne de ıssız adamdaki Ada'nın hayatı kadar gerçek... Arada bir yerlerde kaldı benim hayatım. Sevgili bile olamadım. "Neden?" sorusunu hala sorarım....S..ildi mi ? Evet... Ama yatarak değil kandırılarak... Galiba benim bu coğrafyaya alışkın olmamım sebebi de bu... Yatmayacak kadar çakalım ama kanacak kadar aptal...Aradaki fark ne dersen? Galiba tecrübesizliğin verdiği cahillik ve ne idüğü belirsizlik.... Zaten görünen köyün kılavuz istememesi.... Oğuz da yaşadığım, Aydın'da yaşadığım bunların aynısı değildi de neydi? Hayatımın içine edildi, toparlayamadım kendimi, aşıkken bana öyle geliyormuş hikayesi ile kandırıldım... Her şeyi ben büyüttüm, ben yeşerttim ama olmazdı, olamazdı, bir açıklama bile yapılamazdı, o kadar önemsizdi çünkü yaşananlar... Bıraktım gittiler, zaten benim hiç değildiler.
Neydi eksik, neydi fazla,neydi aşk, neydi cefa çözemedim. Soramadım gururumdan, sadece kabullendim gidişleri, evet, bana öyle gelişleri.... Ardından  birer birer hepsi evlendiler, anlayamadım bu evli barklı erkek psikolojilerine geçişleri... Ben galiba her evlenenin, evlenmeden önceki son kezbanı oldum. Onlar evlendi evlendi gitti,kalan ben her seferinde bomboş eller, bomboş kalp, bomboş beyin... Öldüm mü, yok mu saydım bilmiyorum... Her ikisi de ömrün aşksız kalması değil mi?

Fondaki şarkı : Lale Devri

Çok geç kalmışız canım, vakit bu vakit değil...
Eski radyolar gibi çatıya saklanmış aşk...
Öyle sanmışız canım, artık ölümsüz değil...
Leyla ile Mecnun gibi çoktan masal olmuş aşk...

Lale Devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş
Aşk şarabından kim bilir en son hangi şanslı içmiş?
Ben derim utanma iftihar et, sevmeyenler utansın
Aşksızlığa mahkum edildiyse bu dünya yansın!!!



25 Ağustos 2013 Pazar

Silivri'ye Maktuplar -21-

Saygıdeğer vekilim ama öncesinde sevgili Balbayım...

Yeni yaşınızı kutlayarak başlamak istiyorum mektubuma. Unuttum zannetmeyin 8 Ağustos'u ancak duruşma ve karar kargaşası içerisinde (bir umut...) tahliye beklediğim için yazmadım. Yazamadım... Dedim ki "son mektup kısmet olmasın inşallah" ama yine yeniden bir mektupla karşınızdayım:)

Ardından sizin Sincan'a nakil isteğinizi okudum gazetelerden ve yeni adresinizin belli olması için bekledim, yazmadım. En nihayetinde eşinizin duyurduğu yeni adresinize kavuştum ve başladım yeni penceremizin inşaasına...(hani siz demiştiniz ya, her mektup hücreme yeni bir pencere inşaa ediyor diye, o hesap işte)

En ayrıntılı veren odatv'den okuduğuma göre sizin gecenin bir yarısı alıp Ankara'ya nakil etmişler. Tuncay Özkan'la hüzünlü bir vedalaşma ve 40 yıllık hatrı olan son Silivri kahvesini içmişsiniz. Yaşadığınız duyguları içimde hissetmeye, beynimde canlandırmaya çalışsam da çok zor, lütfen bunları bize yazın.. 5 sene önce uçakla getirildiğiniz İstanbul'dan, 5 sene sonra normal bir minibüs ile (cezaevi nakil aracı değilmiş duyduğumuz kadarı ile) hangi duygularla ayrıldınız? Aradaki Mustafa Balbay nasıl değişti, neler kattı kendine, giderken en çok neyi düşündünüz... Sadece bu dönüş yolculuğu bile başlı başına bir kitap olmaya değer... Dile kolay 5 sene... Betonlara baka baka eskittiğiniz zamandan sonra gözleriniz yeni yerleri gördü, nefesiniz bambaşka bir havaya karıştı, gülümsemeniz "merhaba angaraaa" dedi... Her gidişin bir dönüşü olacak, bu günlerin de bir çıkışı olacak. Hayat umut etmektir, hayat direnç göstermektir. Tıpkı gazeteniz Cumhuriyetin verdiği doğum günü ilanınızda olduğu gibi "Balbay; "direnmek" demektir." Biliyor musunuz, benim günlük sıkıntılarıma bile umut kaynağısınız. Bazen içinden çıkamadığım dertleri düşünürken şöyle diyorum: Balbay bu kadar aptallığa direniyorsa senin çektiğin ne ki, örnek alıp sen de direneceksin ! İşte böyle sizin meslekte, hiç tanımadığınız bir insanın hayatına model oluyorsunuz, düşüncelerine yön veriyorsunuz, yaşam tarzınızla umudun simgesi oluyorsunuz. Bir de şunu söylemeden geçemeyeceğim; hani siz bana mektupla cevap verdiniz ya, üstüne bir de kitapta benim mektubumu yayımladınız ya, arkadaşlar ve annem gözünde inanılmaz sükse yaptım, bana ölümsüz muamelesi yapıyorlar:) Bana yaşattığınız bu duygular için iyi ki varsınız derim ben, daha ne diyeyim:) 

Geçen sene ki doğum günü kutlamamı Ahmet Kaya'nın doğumgünü şarkısı ile yapmıştım hatırlarsınız... Bu seferkini Onur Akın ile yapıyorum... Melekler sizi korusun, yeni yaşınız kutlu olsun....

Bir umuttur yaşamak, bil,  seveceksin inadına
Yüreğin kan ağlasa da güleceksin inadına
Zindanlara düşsen bile, binlerce kez ölsen bile doğacaksın inadına...

Hayat budur umutlar çok, ne şüphe duy ne de kork
Öyle teslim olmak da yok, yeneceksin inadına...

İnadına inadına seveceksin inadına
Bir gün sen de konacaksın özgürlüğün kanadına...

Ve okumakta olduğum  Hapishane Şiirleri kitabından Ataol Behramoğlu sayfası...

Hapishanede Bir Sabah Türküsü 

Maltepe Askeri cezaevinin avlusunda
Sisler içindeki Büyükada`nın karşısında
Oturmuş yazarım bu şiiri

Eylül başlarında bir cumartesi sabahı
Lodos titretiyor ağaçları
Yağmur geceden yıkamış çiçekleri

Gökyüzü mavi,bulutlar beyaz
Ardından baharın geçti koca bir yaz
Hapisteyiz hala ve güzün ilk serinlikleri

Avlunun dört yanı dikenli teller
Tellerin gerisinde nöbetçiler bekler
Kapanır uykusuzluktan gözleri

On gündür çocuk sesi duymadım
Özledim `baba` deyişini kızımın
Özledim beni görünceki sevincini...

Hayatım benim, kırk yıllık hayatım
Seni başarabildiğimce dürüst yaşadım
İçim burada da pırıl pırıl şimdi

Geçer,güzelim, bu günler de geçer
Sökülüp atılır dikenli teller
Koparır halk bir gün zincirlerini 


Ataol Behramoğlu



19 Ağustos 2013 Pazartesi

Nafi

Rüzgar başka yönden esiyor bu aralar, alışık olmadığım yönden... Değişik olaylar oluyor hayatımda bir süredir. Olduğu anda doğru yorumlayamadığım hatta belki derinliğine varmadan yaşayıp gittiğim... 

Hani çocukken sıra ile numaraları birleştirdiğinde ortaya bir resim çıkartan eğlencelerimiz vardı ya, işte onlar gibi tıpkı, geriye dönüp baktığımda birçok olayın sana aynı şeyi işaret ettiğini gösteren...

  1. Kapadokya ve Mevlana'nın dergahı
  2. Rehberimizim anlattığı Mevlana ve hacı Bektaş hikayesi
  3. Mevlana'nın 29 eylül doğumlu olması
  4. G noktasıyla ilgili çok darda kalmam ve Allah'tan yardım istemem. O akşam izlediğim filmde (baba 2) Küba'ya atıfta bulunulması, ertesi gün Reha Muhtar'da Che Guevera ile ilgili sözlerin yayımlanması... "Ne kadar cazip olursa olsun başkasının olana asla tenezzül etme, ne kadar basit olursa olsun kendin olandan asla vazgeçme"
  5. Bir kitapçıda rastladığım Mesnevi ve mesajları...
  6. Suç ve Ceza  : İnançsızlık ve Sevgisizlik herşeyin temeli...
  7. Dr Faust nefis ve şeytan...
  8. Ali Hoca ve toprağın faydaları...
  9. Fengshui ve o günden sonra değişenler...
  10. Aile dizimi ve tanrının bizi zor zamanlarda yanına alarak yürümesi (tek ayak izi hikayesi)
  11. Mercan Dede konseri
  12. Mevlanadan Nşirah Suresi - Allah'a yaklaş...
  13. Namaza başlama (korkudan değil)
  14. "İnsanı muhakeme değil inanç harekete geçirir" sözü...