Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

29 Haziran 2013 Cumartesi

Şirket İçi Klima Savaşları #direnekvator

Şirketteki tadilat olayından sonra odaya klimanın yeterli gelmeyeceğini bu cehennem sıcaklarında anlayan patronun, 8 metre uzağındaki buzdolabı tipi klimanın ayarını 22'ye sabitleyerek bulduğu çözüm şirket çalışanlarını çölün orta sıcağına rağmen donma tehlikesiyle karşı karşıya bırakır.. Ceket ve çoraplarla oturmaya başlayan personel akşam eve gittiğinde hobi olarak ishal ve kasık ağrısı olur. Tepkisini dile getirmesini söylediği sorumlular, peki efendim - evet efendim diyerek yalaya yalaya buzağıya dönerken, itiraz yine başa düşer. RTE'ye hiiiiç bahane bulmayın, o bari içkiye- sigaraya- doğuma - cinselliğe karışmaktan kıyafete henüz gelmemişti ama patron "şuncacık askılılarla geleceğinize ceket giyin" diyerek olayı yangından kaçan mal misali kapatmaya çalışır. Israr ve geçmiş raporların hatırlatılması üzerine "düşünelim" diyerek son nokta konulur...
aşağıdaki sadece bir haber değil bir gerçek... bizzat yaşanan...



Orantısız Samimiyet #direnevsahibi#

Haftabaşında kardeşimin sekreterinin kardeşi (dıdııııısının dıdısıııı) kalkıp buralara gelmiş. Sebep? Hiç... gezecek... Bir yeri gezmeye değer kılan o yerdeki tanıdıklarındır ve onlarda kalabilmendir. Yok eğer öyle değilse otelin vardır, kimseye eyvallah etmezsin.... Yok bu hikaye böyle değil.. Emrivaki ile garip bir samimiyet arasında sarkıyor. Nereye yaklaşıyor ben de bilmiyorum. Neyse istemiyorum dememe rağmen bulundu geldi.. Tanımadığım bir insanı evinde misafir etmek, resmen tecavüz.. Rahat oturamıyorsun, yatamıyorsun. Hele bir de sinirden yatakta dönüp durduğun saatlerin ardında tam uyumak üzereyken tuvalete kalkıp ayakkabılığı devirmesiyle seni uyandırıyorsa...
Ertesi gün allahtan annen postalar ama onda da bir muamma... Niye 3 gün kalacak diye getirdiği kişiyi postalar? Anlayamadım.. Geliyordu gidiyordu diye geçen koca bir haftanın ardından sikildim.. ruhen ayneen böyle.. behzat ç'ye de bağladım. 
Şimdi gerginliğimi yatıştırmak için rakıyı sek veriyorum bünyeye...
Modern hayatta birey olmak gerçekten zor... Evli olsan kocanın üstüne atarsın ama bekarsan öl!!! Öl gitsin ya...



22 Haziran 2013 Cumartesi

Zaman Yatay Bir Düzlem

İsyan günlerinde yarım kalan aşk beni etkiledi. Dedim ya, İsmail'i kırmak istemezdim. Vicdanımın dalgalanmasına daha fazla karşı koyamayarak soluğu yine danışmanımda aldım. Olanları bir çırpıda anlattım ve bana söylediklerini aynen aktarıyorum. Gün olur da birgün unutmayayım diye:

-Kırmak için çaba sarfetmesen de o kırılacak zaten. Nezaket için ona her yaklaşman onu kıracak. Nezaket olarak birine istemediğin halde cevap yazman tıpkı nezaket için tecavüze hayır dememene benzer. İstemediğin şeyleri söyleyebilmelisin, önemli olan senin ne hissettiğin...

-Farkındalığı çok yüksek birisin ama bunu kullanmıyorsun..

-Birkaç rötuşla inanılmaz çekici bir kadın olabilirsin. Buram buram parfüm kokan bir kadın inanılmaz çekicidir. Senin bunları zaman kaynı olarak görmen, öyle alışmış olduğundan.. Zaman nedir ki? Yatay bir düzlem... Üzerindesin ve istesen de istemesen de hareket ediyor o zaten... Çok da önemseme o kadar..

-Kardeşinin sana bu İsmail Abi olayında yaptığı baskı senin onun gözünde yarattığın izlenimle alakalı.. Onun gözünde sen, iyi kötü birisini bulup evlenmek durumunda olan kezbansın. Bir ilişkiden yaşayacağın zevki, birşeyler hissetmeni önemsemiyor. Bu, onun "aşk zaten bitiyor" yargısından belli. Bir an önce birini bulsun, çocuk doğursun, zaten yaşında geçiyor.. Ahh bu yargılar ahhh... Dik dur bunlara prim verme !!

-Başkalarının düşünceleri ile değil kendi düşüncelerinle hareket et... Her zaman !

İsyan Günlerinde Aşk - İsmail, Seni Kırmak İstemediğimi bil -

Gezi parkı ile başlayıp tüm yurda yayılan olaylar malumunuz..

İzmir'de de direniş tüm kararlılığıyla devam ederken 02/6/13 akşamı -yani direnişin ilk günlerinde- hava muhalefetine rağmen ve yalnız başına Gündoğdu'ya indim. Polisin biber gazlarından şans eseri sıyrılan biri olarak ne yazık ki kaçmam gereken mesafe Montrö'den gara kadar uzaktı.. Koşmalar esnasında hem bacağım çıktı hem de korkudan kalbim:) Bunu duyan sevgili kardeşim tesadüf eseri görüştüğü ve direnişte olduğunu bildiğini bir arkadaşını bana refakat etmesi için görevlendirmiş:) Ben de gelecek cumartesi olan 08/6/13'te İsmail Abi ile buluştum. İlk başlardaki çekingenliğin ardından ortamın şenliğine ve heyecanına kendimizi kaptırdık. Zaten kaptırmamak elde değil zira İzmir'im her zaman -direnişte bile- eğlenmeyi bilen bir yerdir. Geceye doğru eve dönme vakti geldiğinde ısrar üzerine çadırda kalmayı kabul ettim. Aslında benim için de hoş bir deneyim olacaktı. Sabah 3'e kadar oturduk, konuştuk, bira - midye yaptık. Sonra 4 kişi yanyana bir çadırın içine sıralandık. Havaların muhalefet etmesine karşın yine de donmamayı başarabildim. (horlama sesleri eşliğinde:)) Sabahleyin direniş masasına bırakılan bedava gevrek ve boyozlarla karnımızı doyurduk. Çay bedava, sigara bedava, bedava yaşıyoruz bedava:) Ardından çöp toplama ve avukatlarla görüşme... En nihayetinde bünyem iflas etmek üzereyken öğlen 1 gibi eve geldim. O akşam söz verdiğim halde yorgunluktan direnişe gidemedim. Ertesi gün İsmail Abi'nin ısrarı üzerine yine iş çıkışı direnişe gittim ve gereksiz yere çok konuşan insanlar yüzünden çok fazla kalmadım. Hafta içi sürekli olarak İ.A'nın (ismail abi) ısrarlarıyla ve gelip gelmeme sorgulamaları ile geçti. 

15/6/13 cumartesi günü tekrar buluştuk ve dayının da etkisiyle bira ve muhabbet güzeldi. Bize katılanlar oldu, eniştenin yanına gittik. Ardından hep beraber Basmane'ye yürüdük ve yürüyüş esnasında çok korktuğumu anladım. Allah var, yanımda olduğu için korkum azaldı. Bana maske aldı, onları geçirdi, bibergazı sıkılıyır dediğimiz anda polisler TOMA'ları kaldırdılar. Oturma eylemi yaparaktan evlere dağıldık. Beni kendi elleriyle metroya bindirmesinin ardından eve gelip gelmediğime dair mesajlar ve beni biraz biraz sıkmaya başlayan ısrarlardan ve sorgulamalardan gerilme durumum... 

16/6/13 pazar günü yine buluştuk aynı kadro ile bu sefer arkadaşlarından da çok katılan oldu, daha zevkli  geçti... Yine bira, yine sigara, ayık kafaya direnmeme durumu ve ardından direniş, sloganlar, marşlar, çerkirdek çitleme ve benim iflas bayrağını çekmem...Durağa varana kadar beni merak edip araması, eve ulaştığıma dair tekrar meraklanması vs.. en sonunda ben de alarmlar çalmaya başladı. "Dur de Dur de, yoksa şarampole..." gibilerinden uyarılar veren beynime uydum ve şakayla karışık tepkilerimi koydum. 


17/6/13 pazartesi günü yazışmalarımızın artık farklı yöne gideceğinden emin olarak biraz mesafe koyma zamanının geldiğini düşündüm. En son iş çıkışında da sertçe bir msj yazarak sıkıldığımı ifade ettim. Ama sonrasında inanılmaz vicdan yaptım tabe...İki defa msj attım, cevap verdi vermesine ama soğuk olduğu her halinden belli. 

Kıyamam çok iyi bir insan ama benim tarzım değil. Çok üzüldüm yine bir karşılıksız kalma durumuna ama sanırım kader demekten başka çaremiz yok. Arkadaşlığını asla kaybetmek istemeyeceğim İsmail, nolur seni kırmak istemediğimi bil:) Herşeyi salla sadece çayı demle:)


12 Haziran 2013 Çarşamba

#DirenGeziParkı - Silivri'ye Mektuplar -20-

                                                                                                                                                     11/6/13
Saygıdeğer vekilim ama öncesinde sevgili Balbayım;

Uzun bir süredir yazamıyorum zira direniyorum, direniyoruz:) Malum olaylar nedeniyle ortalık ve gençlik epeyce karıştı. Açıkçası ilk başta bir hevesle ve tepkiyle başlayan olaylar, giderek “işin sonu ne olacak?” diye herkesi düşündürmeye başladı. Her emek sarfeden kişi/grup gibi biz de bu emeklerimizin karşılığını almak istiyoruz ancak kiminle konuşsam ülkenin siyasi seçenekleriyle ilgili çok kararsız, daha doğrusu inançsız. Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geldiği zamanda taşıdığımız umut giderek küçüldü. Deniz Baykal’ın çok daha etkili muhalefet yaptığını düşünüyorum. Ana muhalefet partisinin en önemli kalesinin vekili olarak size şunu ifade edebilirim ki, bu gençler yani şimdiki nesil artık sağ-sol gibi ayrımlara inanmıyor. Ya da bunlara kendini inandıracak bir parti göremiyor. Bizim için samimiyet çok önemli. İnanmadığımız hiçbir şeyi desteklemek istemiyoruz. Bu nedenle mevcut iktidardan memnun olmasak bile etkili bir alternatif olmadığı için AKP’nin bu seçimlerde gidebileceğine inanmıyorum,yine seçilebilir. Çünkü bölünen her oy, muhalefetin aleyhine. Siz bunları benden daha iyi gözlemleyebilecek ve takdir edebilecek bilgi ve tecrübeye sahipsiniz ancak yine de eğer bir fırsatını bulursanız sayın genel başkanınıza bunları iletmenizi istiyorum. Herkesi içine almak için yola çıkan CHP, giderek kendi ana tabanını karşısına almakla karşı karşıya. En önemli birkaç sorun; sizin serbest bırakılmanız için yemin etmeme duruşunu sergileyip ardından geri adım atmaları; PKK tarafınan kaçırılan milletvekili Hüseyin Aygün olayı, CHP’nin gündem yaratmaktan öte başbakanın yarattığı gündeme cevap verme durumunda olması, ortaya bir proje üretmekten uzak – sadece lafla muhalefet yapılıyor olması, “iki ayyaş” gibi ucu Atatürk’ümüze giden olaylarda çok pasif kalınması… (İnanın halk bu ayyaşlık gafından dolayı çok üzgün. Hatta şöyle bir fıkra dolaşıyor ki gençler arasında tüyler ürpertir: Bu Taksim direnişinin ülkeye yayılmasının ardından Atatürk Anıtkabir’den kalkıyor ve “aferin gençler, öğrettim gibi…”deyip ve uzun zamandır ilk kez kemikleri sızlamadan geri uyuyor. Ya da açılan pankartlardan bir diğeri her şeyi özetliyor: Türk Gençliği şu anda meşgul; birinci vazifesini yerine getiriyor!) Kılıçdaroğlu’na geri dönersek; çok kibar ve iyiniyetli bir insan. Ancak bu özellikler lider olmaya yetmiyor. Muharrem İncenin uslübu bile halkın çok daha fazla anlayacağı dilden. Kısa ve net konuşuyor, can alıcı saptamalar yapıyor. Kılıçdaroğlu ise bürokrasiden gelme bir alışkanlıkla çok uzun ve tekdüze konuşuyor. Bunu bizim halkımız zor anlar, sıkılır. Bize kısa ve öz anlatımlar – vurucu tespitler gerekir. Bir diğer konu ise; gençler şu ayrcımlığa anlam veremiyor: Güneydoğuda bazı olaylar çıktığında halka son derece anlayışlı davranılırken (ki davranılması da lazım, barışçıl olmalı her şey) burada en ufak bir mitingde, en ufak bir eylemde Tomalar devrede. Bu sivil halkın neden bu kadar zulme maruz kaldığını kimse açıklayamıyor. Bizim silahımız yok, sadece normal insanlar gibi oturarak tepki veriyoruz. Bir örnek: Taksim olaylarında genç bir çocuk Tomadan sıkılan suyla sırılsıklam oldu. Pantolonun arkasından kimliğini çıkardı, havaya kaldırdı ve burada TC yazıyor, başka ülkenin vatandaşı değilim ben, kürt de değilim, neden su sıkıyorsun bana kendi ülkemde ne yaptım ben diye bağırdı. Toma daha fazla su sıkarak onu yere düşürdü. Şimdi Türkler kendini neredeyse 2. Sınıf vatandaş hissedecek duruma geliyorlar. Barış; herkes için olmalı, bir kesime ait barış ülkeyi bölünmeye götürür. Son olarak da yerel seçimlerde İstanbul’un durumu konusuna değineceğim. İstanbul’u alan Türkiye’ye aday olur gibi bir yaklaşım var. Bunun için de en güzel örnek Sarıgül. Eğer Sarıgül bu seçimlerde öyle ya da böyle aday gösterilmezse CHP iktidar olmamak için canla başla çalışıyor diyeceğiz artık. Halkın bu tespitlerini size iletmek boynumun borcu, umarım daha iyiyi yakalamak için faydalı olur.

Ütopik gibi görünen bir çözüm yolu daha var ki, gençlerin bir alternatif yaratması. Can Dündar’ın İtalya’da netten örgütlenen ve tamamen şeffaf olarak halka hizmet etmeyi öngören bir parti modelinden bahsettiği yazıyı okumuşsunuzdur belki. Bu model, ülkemizde başarılabilir mi, onu bilmiyorum işte..

Mektubuma tüm bu direnişlerin ve 10 ay sonra yapılacak seçimlerin ülkemiz ve siz aydınlarımız için hayırlara vesile olmasını dileyerek son veriyorum. Tamamen masumane başlayan bu direniş umarım bazı provokatörler tarafından baltalanmaz. Zaman zaman inanın eylemlerde tansiyon çok yükseliyor. Burada direnişin ilk günü Bank Asya’nın Çankaya’daki şubesi kırıldı, talan edildi. AKP Karşıyaka Teşkilatı ateşe verildi. Bunun gibi birtakım olaylar daha olabilirdi belki ama gördüğüm her orta yaşlı insan “gençler sakin, provokasyona gelmeyin” diyerek halkı defalarca sakinleştirmeye çalıştılar. Gençlik biraz da deli çağında aslında, içinden çağlayanlar taşıyor. Bu anlamda büyüklerin sağduyusuna çok ihtiyaç var. Umarım Türk Halkı dünyanın bahsettiği gibi, Kurtuluş Savaşında olduğu gibi ne kadar dirençli ve inatçı bir millet olduğunu bir kez daha kanıtlar.

Kocaman özlemlerimle…


Not : Tarihe tanıklık ettiğimiz bugünlerde sizin yorumlarınıza o kadar ihtiyacım var ki, cumhuriyete bakıp bakıp iç çekiyorum.

Not 2 : Cumartesi gecesi Gündoğdu’da sabahladık. Kambersiz düğün olmaz deyip çadırımızı aldık, gittik. Etrafta bir gençlik şöleni vardı. Yiyecek masamızdan bedava yiyecek aldık. Kapitalizm bizi o kadar çok paraya alıştırmış ki, sırada yiyecek istemek için sesimiz bile çıkmıyordu. Oradaki arkadaşlar, “arkadaşlar sesiniz çıksın hepimiz özgürce ne istiyorsak söyleyebilirsiniz” dedi. Ondan sonra “bir tane gevrek istiyoruz” diyebildim. Sabaha kadar oturduk, çöp topladık, inanılmaz bir yardımlaşma vardı. (Not’lar aklımda kalan kadarıyla sonradan yazdıklarımdır.)