Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

30 Kasım 2011 Çarşamba

Ömürlük Emanetin

İstediğim şeyi istediğim anda yerine getiren; mutluluk, önem, şımarıklık, şans sebebimdin sen…

Bir kahve istemem, paketi verirken “içtikçe beni hatırla” demen…

Seni unutamam ki, hiç unutmadım ki zaten…

Uçurum uçurum gözlerine baktığım

Prangalarca boynuma taktığım

Dağ gülleri gibi hasret kaldığım

Her gece uyku diye yattığım…

26 Kasım 2011 Cumartesi

Lalişe mektuplar -1-

Dün hayatımda ilk kez, bir bebek bekleyenin; bebek beklediği haberini bebek bekleyenle beraber aldım. Nasıl tarifsiz bir mutluluktu anlatamam bebek bekleyen ben olmadığım halde. İçimden bir şeyler koptu gitti acaba benim böyle bir anım olabilecek mi diye? Yalan dünyada, geldik orta yaşların başlarına… Henüz hayatımda çok istediğim halde bir “adam” bile yokken bebek sahibi olmak kutupta yaz gibi upuzak… Oysa ne çok isterdim bir sevda kurabilmeyi ve bu sevdayı bir bebekle taçlandırabilmeyi… Olmayınca olmuyor be ne yapsan. Ne kadar istesen de bir türlü açılmıyor bu “yaşam” dediğin kapan… Beynimin tüm olumlamaları, ruhumun tüm çağırışları ile kalbimin diğer yarısı ve minik lalişime…
Umarım çok çok yakınlardasınızdır.


18 Kasım 2011 Cuma

Pembe Gözlükler

Hüzün ne kadar derin eğer mutsuz eden çoksa…
Hayat ne kadar anlamsız eğer sevdiğin başkasınınsa…
Mesafeler ne kadar uzak eğer seni anlayamıyorsa…
Bir sözü bile ne acı eğer seni yaralamak istiyorsa…
Oysa mutluluk ne kadar basit eğer mutlu eden bulunduysa…


Tam da böyle iken…

Evliliğin öfkeyle verilmiş bir kararsa…
Çocuğun bir anlık zaafın sonucuysa…
Söylediğin tüm acı sözler, açtığın tüm yaralar hala bir bakışınla geçiyorsa…
Gülen gözlerin beni de gülümsetmeye yetiyorsa…
Seninle konuşurken aklımdan hala başka hiçbir şey geçmiyor, zaman hala duruyorsa…
Gitmek zorunda olduğun her an bir “rüya”dan uyanışsa…
Her şeye rağmen beni unutamıyorsan…
Her şeye rağmen seni unutamıyorsam…
Bu aldatma değil, bu hata değil, bu pişmanlık değil !
Bu sevgi değil ise ne o zaman?

***"Kaç zamandır mutsuz ediyorsun, izin ver artık da sana bakarken yüzüm gülsün..." cümlene ve o andan sonra taktığım pembe gözlüklerime ithafen...

1 Kasım 2011 Salı

Yabancı Umutlar

Tanıştıklarında henüz üniversite yıllarındaydılar…
İkisi de gözünü birbirinde açmıştı..
Daha önce laftan birileri olmuştu ama bu başkaydı.
Heyecanlı ve özenliydiler, hayalleri vardı birbirlerinin üzerine.  Tek ümitleri beraber olabilmekti “heryerde”…
Aynı evde de yaşadılar, aynı parasızlığı da çektiler.
Gün geldi bu birlikteliği resmileştirmek istediler. İsteklerinin önünde hiçbir itiraz kalıcı olamadı.
Kızın gözü kördü, adam onun yerine gördü, kızı aldı uzak diyarlarına götürdü.
Kız “yapabilirim” zannetti. Önemli olan sevgiydi, gerisi her şekilde geçilirdi…
Adamın ailesiyle beraber oturmayı da göze aldı bu uğurda. Yepyeni bir şehirde yalnızdı ne de olsa..
O yalnızlık büyüdü, büyüdü, geldi kızın yüreğine çöktü…

Adamın ailesinin yanında tattığı rahatlığı fark etti… Kendisi yeni bir kariyer ve sosyal çevre edinme derdindeyken adamın usul usul geriye çekilişini, hayatta kolaylığı seçen her insan gibi pasifize oluşunu izledi. Ailesinin arkadaşları, ailesinin işi, ailesinin parası, ailesinin yaşam tarzı arasında kendine ve sevgisine gittikçe yabancılaştığını, “kendi” seçimlerinin değil “başka” tercihlerin, “başkalarının” tercihlerinin robotu olduğunu idrak etti. O sevdiği insan, o kör aşık olduğu insan acaba nerelerdeydi?
Aldı karşısına konuştu, adam değişmedi.
Azarladı, kavga etti, değişmedi.
Küstü, alttan aldı, değişmedi.
Adamın bu kadar anlayışsız oluşuna daha da içerledi…
Bir sorun vardı, çözülemeyen ve üstü örtüldükçe büyüyen!
Şimdi boşanmanın eşiğinde bir anne ve baba bu yarada kanayan…

Bebeğin hiçbir şeyden haberi yok.
Anne yalnız ve yorgun…
Baba beceriksiz ve hala suskun…