Hakkımda

Uzun yıllardır yalnız birinin hikayeleridir bunlar. Kendinizden birşeyler bulmanızı dilerim.

28 Şubat 2014 Cuma

Senden Sonra da Yaşarım, Hiç Düşünme Hayatımla Elbet Birgün Uzlaşırım...

Bütün bu olaylardan sonra garipliğin farkına varıp bir bilene danıştım.

Yürümeyecek...
Kıskançlıklar...
Sabah kahvaltı etmemden tut, operada alkışlamam gerektiğini öğütleyen hallere kadar herşeyimi düzenleyen tavırlar... Beni hiçe sayan ego...Sevgililer günü hediyem için sinirler, çekip gitmeler...
Uzatmayalım psikolog ona obsesif kompülsüf ve aynı zamanda asperger sendromu teşhisi koydu!!
"Enkaz" dedi...
"Karar senin..." diye ekledi...

Evet gelip özür dilemeleri gönlümü almaları hoş ama var mı bir gelecek dersen; "yok" diyorum...
Adım gibi biliyorum...

Bugün kesin kes bitti!!
Saça tabii, bitişi bu mudur denecek kadar saçma...
Birikim de, gelecek görememe de, ne dersen de...
Balkanlar Turuna gitmekten nerelere gelen olay...

Bugün kesin kes bitti!!
Saçma tabii, bitişi bu mudur denecek kadar saçma...
Birikim de, gelecek görememe de, ne dersen de...
Balkanlar Turuna gitmekten nerelere gelen olay.

EGO...
Bugün Şubatın son günü.. Ben Mar'ta yalnız giriyorum...

Fondaki şarkı : Yıldız Tilbe'den ...

Bu gönül az mı kahrını çekti...
Bensiz aşkın neye yarar ki?
Kaç kere kırdın, yerlere attın, yaralı kalbim dinlemez ki..

Kafam bir milyon, uzo içiyorum, acı'dan daha acı değil ki, rakıya acı diyen, onu içecek kadar acı çekmemiş demektir...

14 Kubat - Bir Dejavu -

14 Şubat Sevgililer Günü benim için bir "tabu" artık. 
Bir uğursuz gün ! 
Bir yok sayılma vesilesi...
Yıllar yıllar önce bir 14 Şubat gününü gözyaşları içerisinde kutladığım anları hatırladıkça arkama bakmadan kaçmak istiyorum.
Neyse bu konuya girip beynimi zorlamak istemiyorum zira yenisi bundan daha beter bir kara gün !
Zaten bu günü bir tüketim vesilesi olarak gördüğüm için kutlama yanlısı değilimdir ancak gelin görün ki, 13 senedir sevgilim olmadığı için heves ettim, "ilk ve son kez kutlayıp bu günü kapatalım" dedim. Hediye almayalım dedik beraberce, ardından ben sana alacağım dediği ve yeniyılda büyük bir hediye aldığı için ayıp etmemek adına şiir kitaplarından ve caz cd'lerinden oluşan bir kutu yaptım. Bu düşünce için günlerce efor sarfettim, fikir aldım ama en sonunda özgün bir şey yarattım. Kitap okuyan bir sevgilim olmasından gurur duyarak zevkle hazırladım bu hediyeleri...Zaten sağır sultana bile hediye aldıracak kadar reklamlar, afişler, panolar, sorular etrafı sarmışken insan ister istemez bir geçse de kurtulsak durumu yaşıyor... Tam da bu durumun ortasından Konak'ta ilk ve son söğüş deneyimini yaşamış ve arada evlilik imasını almış bir kişi olarak mutlu mesut Konak Pier kitapçısında gezinirken birden bir soru, ardından patlayan damarlar, çekip gitmeler, kızmalar, yok saymalar.. Bir insan ancak küfür yerse bence bu kadar sert tepki verirdi.. Şaşkınlıktan donakaldım! Sanki dünyada küçüldüm küçüldüm yine bir Gregor Samsa'ya dönüştüm ve yerlerde sürünen bir böcek gibi kitapçıyı peşinden terkettim, derin bir nefes eşliğinde...Baktım kapıda beni bekliyor.. İnan, insanların arasından sorun çıkmasın diye yanına gittim tabii bu gidişin ardında bir şaşkınlçıktan aval aval bakınma durumunun payı büyük !  Neyse bana "hemen kalkıp gider misin, sana şimdi hediye bakmak zorundayım" diye bağırmalar beni içinde bulunduğum şoka daha fazla derinlere itti.Hediye istemiyorum zaten yeni yılda fazlasıyla almıştın dedikçe garip tepkiler yumağı beni buldu. Ardından bir normalleşme çabası.. Benim devreler gitgide yanıyordu. Gerçekten anlam veremiyordum, ne bir hediye istemiştim ne de kutlama, sadece içimden geldiği için hediye almak istemiştim !
Ardından gelen sabahta bana gönderilen sevgililer günü saçmalığına dair mesjlardan sonra kafam iyice attı. Bir de kız arkadaşların "eee sevgilin var, ne yapacaksınız" gibi sorularının ardından ben de asfalyalar attı ve ani bir izin kopararak kendimi annemin yanına zor attım. Tabiri caizse arkama bakmadan kaçtım. Telefonları engelledim, kapattım, gitme dağılırım çağrılarına aldırış etmedim. Ve sonuç : 14 Şubat yıllar sonra, ilkinden daha da beter bir biçimde geçirildi. İlkinde Selçuktan kaçarken, ikincisinde Selçuk'a kendimi dar attım. Bu ne garip bir çelişki... Bu ne garip bir zaman oyunu, bu ne garip bir kader dönüşü... Yanıtı bende değil ama, yukarıda... Bana yazdığı yazının sebebinde...

Sen beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldım 
Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım
Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah !!!
Ve bir insan gözü yüzünden 100 gün ardarda uyumamak
Kimse ölmesin diye kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi 24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın

Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldım
Y. Erdoğan 



8 Şubat 2014 Cumartesi

Göz Göre Göre... Bitişe...

Kasımda yaşanan boşluğun adı 19 Aralık'ta konuldu...
Artık bi sevgilim var..
İnişlerle çıkışlarla, kavgalarla sevişmelerle, güvenlerle anlam verememelerle dolu bir iki ay geride kalıyor...

Garip birisi benim sevgilim...
Tanışmak için erken dediği ailemle pat diye yeniyıl kutlaması yapan ancak babasıyla tanıştırmaktan kaçınan...
Arkadaşlarıyla tanıştırmaktan kaçınan ama eve bir "baba" gibi kucaklar dolusu alışveriş yapan...
Sokaklarda elele tutuşmayı akıl edemeyen ama öpüşmeyi isteyen...
Ayakta konuşmayalım, oturalım diyen ama on dakika sonra kalkıp giden...
Üşümeyeyim diye bornozumu ısıtan ama giyinirken görmemem için beni odadan kovan...
Evine beni çok sonraları alan ve babası geldiği endişesiyle fahişeler gibi evden atan...

Bilmiyorum... Gerçekten ne yaşadığımı bilmiyorum... Bi yanım ateşler gibi sıcak, bir yanım buz ona karşı... Bi yanım inanılmaz mutlu, bir yanım sorularla boğuşuyor... Bi yanım inanmak istiyor, bi yanım "sakın ha" diyor...
İlerde bu satırları okuduğumda kuşkularıma gülecek miyim yoksa "ne kadar haklıymışım mı?" diyeceğim bilmiyorum ama sanırım içimdeki sorular boşuna değil... Yine de yapabilecek bir şeyim yok, yaşayıp göreceğim... Mevlam ve mevlanam beni yalnız bırakmasın, hayırlardan ayırmasın....Vardır bunlarda da bir hayır...